Bahar gönüllerde düştü. Cemreler bir bir düştü. Gönüllerdeki özlemin sıcaklığı doğaya, doğanın sıcaklığı gönüllere aksetti. Baharın habercisi erguvanların özünde , aşkın sıcaklığı depreşmeye başladı. Dalları ruha haz veren renklerle bezendi Erguvanların...
Dünya şehirleri içinde erguvanlarla adı bir anılan şehirlerin en albenilisi İstanbul desem, çok iddialı bir söz söylemiş sayılmam sanırım. Lâleyi başkalarına kaptırdığımızdan bu yana İstanbul erguvana benzer erguvan İstanbul’a. Erguvan bakışlı ile İstanbul, daha bir derinlik daha bir anlam kazanır muhayyilemde. Üç güzeli bir arada düşünmek ayrı bir yoğunluk yükler gönle.
Erbabı bilir erguvanı sevmek İstanbul’u , İstanbul’u sevmek erguvanı sevmektir. Erguvan bakışlıyı sevmek ayrı bir efsaneye kapı aralamak demektir. Ne zaman İstanbul sözcüğünü duysam ya da dillendirsem. İçime cemreler düşer, gönlümde erguvanlar açar, erguvan bakışlar süsler ufkumu. Boğaz’ın serin sularında yakamozlar, erguvan bakışlarda nazlar harelenir. Gönlümde tarifsiz bir sevda yelpazelenir.
İstanbul’u erguvan bakışlının tebessümünde seyre dalarım. O demlerde, içim açılır can tazelenir. Bir Nedim gazeli takılır dilime. Yâri betimler kelime kelime. İçimde bir ay doğar. Erguvan renkli düşlerim uyanır uykudan. Erguvan bakışlıyı atarım yelesi gümüş rüzgarlı sevda atının terkisine. Kanatlanırım, erguvanlar şehri İstanbul semalarında.
Uzak olur o anda elem keder sinemden. Adı erguvan kokan, erguvan bakışlının tutsağı olsa da gönül.
Yedi tepeye yedi sevda tuğu diker, erguvanlar açtığında gönlündür zafer…
11.03.2010 İbrahim KİLİK