Gelenekçi Din Algısı ve Kuran Merkezli İslam: Dinî Bayramlar Üzerine Bir Değerlendirme

Dinî bayramlar, İslam toplumunda derin bir sosyal ve kültürel öneme sahiptir. Ancak bu bayramların, İslam'ın temel kaynağı olan Kur'an'da yer almaması, konuyu teolojik bir tartışma haline getirmiştir. Geleneksel din algısıyla Kuran merkezli İslam anlayışı arasındaki bu fark, bayramların dinî meşruiyetini sorgulayan bir düşünceyi doğurmuştur. Peki, bu bayramlar gerçekten İslam'ın bir parçası mı, yoksa tarih boyunca oluşmuş bir gelenek mi? Kuran, İslamın temel kaynağı olarak apaçık bir şekilde yol göstericidir ve İslamı anlamak için yeterli olduğu ifade edilir:

yazı resimYZ

Dinî bayramlar, İslam toplumunda derin bir sosyal ve kültürel öneme sahiptir. Ancak bu bayramların, İslam'ın temel kaynağı olan Kur'an'da yer almaması, konuyu teolojik bir tartışma haline getirmiştir. Geleneksel din algısıyla Kuran merkezli İslam anlayışı arasındaki bu fark, bayramların dinî meşruiyetini sorgulayan bir düşünceyi doğurmuştur. Peki, bu bayramlar gerçekten İslam'ın bir parçası mı, yoksa tarih boyunca oluşmuş bir gelenek mi? Kuran, İslamın temel kaynağı olarak apaçık bir şekilde yol göstericidir ve İslamı anlamak için yeterli olduğu ifade edilir:
> Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Ankebût Suresi, 51)
Bu ayet, İslamın temelinde Kuranın yeterliliğini vurgular. Ancak gelenekçi din anlayışına göre, İslam, sadece Kuran ile sınırlı olmayıp, hadisler, mezhepler ve tarihsel yorumlarla zenginleşmiştir. Bu bağlamda dinî bayramlar, İslamın asli bir unsuru olarak değil, geleneklerin ve toplumların din anlayışlarına kattığı ritüeller olarak karşımıza çıkar. Dinî bayramlar, İslam dünyasında sadece manevi bir etkinlik değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı pekiştiren bir olgu olarak görülür. Gelenekçiler, bayramların toplumu birleştirdiğini, küsleri barıştırdığını ve ticari hayatı canlandırdığını savunurlar. Ancak bu iddialar, Ortadoğunun günümüzdeki sosyoekonomik ve kültürel durumuna bakıldığında eleştiriye açıktır:
Bölünmüş Toplumlar: Yüzyıllardır bayram kutlayan İslam toplumları, bugün onlarca parçaya bölünmüş durumdadır. Emperyalist ve Siyonist etkiler, bu toplumları sömürü nesnesine dönüştürmüştür.
Kültürel Yozlaşma: Bayramların varlığı, ne ekonomik eşitsizlikleri, ne faiz sisteminin etkilerini, ne de toplumsal yozlaşmayı engelleyebilmiştir. Kuranın emrettiği infak ve zekât kurumları çökmüş, yerine tüketim odaklı bir bayram anlayışı gelmiştir.
Kuranda bayram kavramına rastlanmaz. Bu, bayramların dinî bir vecibe değil, toplumsal bir âdet olduğunu düşündürmektedir. Kuran, ibadetlerin ve dinî ritüellerin Allahın belirlediği sınırlar içinde olması gerektiğini vurgular. Bu sınırların ötesine geçmek, insanın Allaha din öğretmeye kalkışması olarak görülür:
> De ki: 'Siz Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah, her şeyi bilendir.' (Hucurât Suresi, 16)
Gelenekçi din anlayışı, tarih boyunca çeşitli örf ve âdetleri dinin bir parçası haline getirmiştir. Bu durum, İslamın özünden uzaklaşmasına ve insanların Kuran yerine dedelerinin izlerini takip etmelerine neden olmuştur:
> Hayır; dediler ki: 'Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri üstünde doğru olana yönelmiş kimseleriz.' (Zuhruf Suresi, 22)
Bayramlar, bu örflerin en görünür örneklerinden biridir. Ancak bu ritüellerin insanlığın hangi sorununu çözdüğüne dair somut bir kanıt bulunmamaktadır. Dinî bayramlar, İslam toplumlarının bir geleneği olarak varlığını sürdürse de, Kuran merkezli bir İslam anlayışında meşruiyetleri tartışmalıdır. İslam, bireyin ve toplumun hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşunu hedefler. Bu hedef, ancak Kurana dönülerek ve dinî ritüellerin Kurandaki temellerine uygun şekilde icra edilmesiyle mümkündür. Bayramların dinî bir vecibe olarak görülmesi, İslamın özünden uzaklaşmak anlamına gelir. Kuran, anlaşılmaz bir kitap değildir ve insanlara doğruyu yanlıştan ayırmak için rehberlik eder. Bu rehberliğe kulak vermek, İslamın birey ve toplum üzerindeki etkisini güçlendirecek ve gerçek anlamda birliği sağlayacaktır.
> Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme. (Hicr Suresi, 94)

Yorumlar

Başa Dön