Hayat, bir döngü içinde sürekli değişim ve dönüşümlerle şekillenir. İnsanın bedeni, ruhu, fikirleri ve dünyaya bakışı, Allahın dilemesiyle yenilenir ve değişir. Ancak bazı insanlar, bu ilahi değişim düzenine sırt çevirerek, statik bir yaşamın içinde hapsolmayı tercih ederler. Gelenekçilik, bu statik yaşamın bir tezahürüdür. Gelenekçi, hayata ve hakikate eleştirel bir gözle bakmayan, kendisine öğretilmiş dogmaları sorgulamadan kabul eden, değişime kapalı bir zihniyettir. Oysa Allah, kainatı ve insanı sürekli değişim içinde yaratmıştır. Kuranın ışığında, bu anlayışa eleştirel bir bakış sunarak, değişimin ve dönüşümün önemini vurgulayacağız.
Allah, kainatı bir düzen içinde yaratmış, bu düzeni değişim ve dönüşümle zenginleştirmiştir. Rahmân Suresinin 29. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
Göklerde ve yerde olan ne varsa O'ndan ister. O, her gün bir iştedir.
Bu ayet, Allahın yaratma ve idare edişinin sürekli olduğunu ve kainatın her an yenilendiğini ifade eder. Mevsimlerin değişimi, bulutların farklı şekiller alışı, insanın doğumdan ölüme kadar geçirdiği dönüşümler, bu ilahi düzenin bir parçasıdır. İnsan da bu düzene uymak, hayatını sürekli sorgulamak ve yenilenmekle mükelleftir.
Gelenekçi, hayatını durağan bir kalıbın içine hapseden kişidir. Çocukluktan itibaren ona öğretilenleri sorgulamadan kabul eder, farklı fikirlere ve hakikatin farklı tezahürlerine kapalıdır. İtaati ve boyun eğmeyi erdem sayar; eleştirel düşünceden uzak durur. Aynı kıyafetleri giyer, aynı müzikleri dinler, aynı yemekleri yer. Bu zihniyet, Kuranın rehberliğindeki dinamik bir Müslüman hayatına aykırıdır. Kuran, monoton bir hayatı değil, sorgulayan ve hakikate ulaşmaya çalışan bir yaşamı teşvik eder:
De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alır. (Zümer Suresi, 9. Ayet)
Gelenekçi kişi, bilgiyi ve hakikati araştırmaktan uzak olduğu gibi, kendi geleneklerini dinin üzerine çıkarır. Bu durum, onu farkında olmadan şirk koşmaya kadar götürür. Çünkü Kuran, Allahın dışında hiçbir otoriteye körü körüne bağlanmamayı emreder.
Kuran Müslümanı, her şeyi sorgulayan, aklını ve vicdanını kullanan bir bireydir. O, hakikatin farklı tezahürlerini anlamaya çalışır ve Allahın yarattığı çeşitliliği kabul eder. Gelenekçi ise, kendisini dogmatik bir yapıya hapsetmiştir ve bu yapıyı sorgulamak yerine savunur.
(Bundan) Sonra onların: Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.) (Enâm Suresi, 23. Ayet)
Bu ayet, gelenekçi zihniyetin dünyada farkına varmadığı hakikatle, ahirette yüzleşeceğini gösterir. Gelenekçi, kendini ruh sahibi ve doğru yolda zannederken, aslında farkında olmadan şirke düşmektedir.
Hayat, monotonluğu değil, sürekli değişimi ve dönüşümü barındırır. Allahın yaratma düzeni, sorgulamayı ve yenilenmeyi gerektirir. İnsan, dogmalara bağlı kalarak değil, hakikati araştırarak Allaha yaklaşabilir. Gelenekçi zihniyetin eleştirilmesi ve terk edilmesi, Kuranın öngördüğü dinamik bir iman hayatının kapılarını aralayacaktır.
Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de dönüp bakmazlar. (Yusuf Suresi, 105. Ayet)
İnsan, Allahın yarattığı ayetleri ve hakikati görmek için kalıpların dışına çıkmalı, eleştirel bir bakışla hayatını gözden geçirmelidir. Ancak bu şekilde, ruh sahibi bir Müslüman olarak hayatını anlamlandırabilir.
Gelenekçilik, Değişim ve Hakikatin Tezahürleri Üzerine Bir Eleştiri
Hayat, bir döngü içinde sürekli değişim ve dönüşümlerle şekillenir. İnsanın bedeni, ruhu, fikirleri ve dünyaya bakışı, Allahın dilemesiyle yenilenir ve değişir. Ancak bazı insanlar, bu ilahi değişim düzenine sırt çevirerek, statik bir yaşamın içinde hapsolmayı tercih ederler. Gelenekçilik, bu statik yaşamın bir tezahürüdür. Gelenekçi, hayata ve hakikate eleştirel bir gözle bakmayan, kendisine öğretilmiş dogmaları sorgulamadan kabul eden, değişime kapalı bir zihniyettir. Oysa Allah, kainatı ve insanı sürekli değişim içinde yaratmıştır. Kuranın ışığında, bu anlayışa eleştirel bir bakış sunarak, değişimin ve dönüşümün önemini vurgulayacağız.