İnsanın varoluşunu ve hayatta karşılaştığı zorlukları derinlemesine düşündüğümüzde, insanın Allaha sığınma şekli, onun içsel dünyasını ve inancını anlamada önemli bir ipucu sunar. Bu noktada, "Gemiye tekrar binene kadar!" ifadesi, bir insanın yaşadığı güçlükler ve içsel mücadelelerin, Allaha olan samimi yönelimle nasıl şekillendiğini anlatan güçlü bir metafordur. İnsan, zor durumda kaldığında Allaha dua eder ve ona sığınır; ancak bu dua, bazen içten bir teslimiyetin sonucu değil, sadece bir çıkış yolunun arayışıdır.
Kuran-ı Kerimde Ankebût Suresinin 65. Ayeti, insanın zorluk anlarındaki samimiyetsizliğini ortaya koyar: "Onlar gemiye bindikleri zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak, Allah'a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca, hemen şirk koşarlar." Bu ayet, insanın gücünü aştığı anlarda, Allaha yöneldiğini ancak rahatladığında tekrar eski haline döndüğünü gösterir.
Müşriklerin tutumu, insanın gerçek anlamda Allaha yönelip yönelmediğinin sorgulanmasına neden olur. İnsanlar, kendi güçlerinin sınırlarını fark ettiklerinde ve hayatta karşılaştıkları engeller onları zorladığında, Allaha sığınırlar. Bu sığınış, sadece o anki tehlikenin geçmesi içindir. İnsanın, kendisini koruma içgüdüsü devreye girdiğinde Allaha yalvarması, onun içindeki en temel dürtülerden biridir. Ancak, bu dua ve sığınış, Allaha olan derin bir sevgi ve teslimiyetin göstergesi değildir; daha çok, dünyevi çıkarlar ve güvenlik arayışının bir sonucudur.
Gemiye binen insanın Allaha içtenlikle yalvarması, onun yalnızca hayatını kurtarmak için yaptığı bir hamledir. Allaha sığınmasının tek nedeni, kendi bedenini ve canını koruma arzusudur. Çünkü insan, denizdeki fırtına gibi kontrol edemediği bir durumla karşı karşıya kaldığında, kendisinin de her şeyin sahibi olan Allaha ihtiyaç duyduğunu anlar. Oysa karada güvende olduğunu düşündüğünde, Allaha yönelme ihtiyacı hissetmez. Bu, insanın Allaha olan bağlılığının ne kadar yüzeysel olduğunu ve yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda şekillendiğini gösterir.
İnsanın kendi gücünü aşan bir durumla karşılaştığında, Allaha yönelmesi onun acizliğinin bir ifadesidir. Ancak bu acizlik, Allaha olan güvenin samimi bir şekilde ortaya çıkmasıyla değil, sadece kişisel güvenliğin sağlanması amacıyla gerçekleşir. İnsanın bu noktada hatırlaması gereken önemli bir gerçek vardır: İnsan, denizde ya da karada hangi ortamda olursa olsun, güvenliğini ve hayatını Allaha borçludur. Gemiyi yüzdüren, denizi sakinleştiren, rüzgarı yönlendiren ve insanı karaya çıkaran Allahtır. Her şeyin sahibi olan Allah, insanı dilediği zaman güvenliğinden mahrum bırakabilir. Bu, insanın ne kadar güçlü olursa olsun, Allahın her an müdahale edebileceği gerçeğini gözler önüne serer.
İsrâ Suresi 69. Ayeti de bu gerçeği vurgular: "Veya sizi bir kere daha ona (denize) gönderip üzerinize kırıp geçiren bir fırtına salarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmasına karşı emin misiniz? Sonra onun öcünü Bize karşı alacak (kimseyi de) bulamazsınız." Bu ayet, insanın Allaha olan saygısının ve sığınışının yalnızca bir çıkar ilişkisine dayandığını ve aslında bu sığınışın samimiyetsiz olduğunu gösterir. İnsan, sadece güvende olmadığı zaman Allaha yönelir; ama güvenliği sağlandığında, bu yönelim kaybolur.
İnsan, hayatında birçok kez karşılaştığı zorluklarla yüzleşirken, Allaha dua eder ve Ona sığınır. Ancak, bu sığınma her zaman içten ve samimi değildir. Zor durumlar, insanın Allaha olan yönelmesini sadece bir güvenlik arayışına dönüştürür. Oysa Allah, her zaman insanın yanında olup, her durumda O'na güvenerek hareket edilmesini ister. İnsan, yalnızca zor zamanlarda değil, her anında Allaha güvenmeli ve her durumda Ona teslim olmalıdır. Ancak bu şekilde, gerçek bir dua ve sığınma ortaya çıkabilir.
