Gün Eksilmesin Penceremizden

Ne olursa olsun, ışığın ve gökyüzünün hanelerimize sızdığı yerdir pencere. “Gönül penceresinden ansızın bakıp geçen sevgili, bir yangının külünü yeniden yaksa da şekva değil.” Şairin deyimiyle “ Yeter ki gün eksilmesin penceremizden.” Şu fani cihanda “her mihnet kabulümüz.”

yazı resim

İnsanoğlu, cümle düşlerini pencere önünde kurmaz elbet. Ama, pencerelerden yollara bakar, yağmuru seyreder, denize dalar. Serçelerin şen şakraklığını, erguvanların albenisini görür. Bazen, anneler sımsıcak yüreklerinde sakladıkları göz nurlarını bekler, hüznün ve umudun harmanında. Ya hapishaneler,avuç içi kadar yerden nereye bakılır nere seyredilir…

Pencere önlerinin süsü, saksılarda boy veren envai çiçekler; kadın ruhunun yansımasıdır biraz da. Fesleğenler, karanfiller, renk renk perdelerin önünde gülümserler. Perdeler, pencerelerde nice hikâyelere şahitlik eder. Bir güvercin konduğu zaman pervazlarına sevinirler. Nice şarkılar ve ninniler yayılır pencerelerden. Pencereleri annelerin elleri güzelleştirir Anadolu’da.

Akşamları, pencereler yandığı zaman, hüzünlenir garipler. Gece onların yüreğine bir başka çöker. Sıladaki pencere önlerinde anneler, sevgililer. Gurbetteki pencere önlerinde garipler iç çeker. Ve bir sis çöker umut dağlarına. Sis, sefere çıkar hüzün diyarlarına. Ardından baka kalır hüzün yuvası gözler. Ne el sallanır ne mendil. Yüreklerde kör bir kandil. Sisin ardınca geçip gider günler.

Nice pencereler arasında hastane pencerelerinin ayrı bir yeri vardır. O pencerelerden yanık türküler yükselir. Pencereden görünen incir ağacının dallarına asılır gamlı yürekler ve dillenir dertler:

“Hastane önünde incir ağacı.
Annem ağacı.
Doktor bulamadı bana ilacı.
Annem ilacı.
Baştabip geliyor zehirden acı.
Annem vay acı!
Garip kaldım yüreğime dert oldu.
Annem dert oldu.

Ellerin vatanı bana yurt oldu.
Annem yurt oldu.
Mezarımı kazın bayıra düze.
Annem vay düze.

Yönümü çevirin sıladan yüze.
Annem vay yüze!
Benden selam söylen sevdiğim kıza.
Annem vay kıza!

Başına koysun kareler bağlasın.
Annem bağlasın.
Gurbet elde kaldım diye ağlasın.
Annem ağlasın.”

İşte böylesine yakıcı türkülerde, sıla, gurbet, sevda, hasret ve dert harmanlanır. Yangın yeri yüreklerden bir şekva yükselir ki söyleyen kadar duyanlarında yüreği dağlanır. Bir sis bulutu çöker gözler önüne. Pencerelerden ışık kesilir. Ama umut kesilmez. Sisler seferde erir perde perde, gariplerse pencerelerde. Düşler, hep pencere önünde kurulmasa da pencerelerin yüreğe kol kanat olduğu demler vardır. İçeri bir ışık huzmesi sızar yürek ferahlar.

Bazı anneler akşam olunca oyun oynayan çocuklarını pencereden çağırırlar. Bazı anneler hüzün yumağı gönülleri ve nemli gözleriyle pencerelerden uzaklara bakar. Perdeler ve pencereler sırrın zarfıdır,
mazrufun örtüsü.

Ne olursa olsun, ışığın ve gökyüzünün hanelerimize sızdığı yerdir pencere. “Gönül penceresinden ansızın bakıp geçen sevgili, bir yangının külünü yeniden yaksa da şekva değil.” Şairin deyimiyle “ Yeter ki gün eksilmesin penceremizden.” Şu fani cihanda “her mihnet kabulümüz.”
Ankara,04.11.2010 İ.K

Yorumlar

Başa Dön