türk edebiyatında örneğine rastlayamadığımız, fransız dillini bir yandan çok iyi kullanıp bir yandan esneterek zenginleştiren boris vian'ın gerçeküstücülükle yoğurup arabesküstücülük formatında aktardığı aşk serüveni günlerin köpüğü;
fareyle birlikte altı kişiden oluşan kişiler arasında ön plana çıkan iki kişi arasında gelişen aşkın ve nilüfer çiçeklerinin acımasız intikamının anlatıldığı roman kısa bir roman ( 48 saatte ancak o kadar uzun olabilirdi )... basitliğin mükemmelliğe dönüştüğü sonunun yanısıra ; ilişkileri "bütün çirkinler öldürüecek" "kızlar farkına varmıyor" daki alaycı üslupla eleştiriyor, para kazanmayı ve satın almanın bilinçaltına gönderme yaparak tutunduğu roman ; "kırmızı ottaki" inatçı düş gücünü sergiliyor...
hikayede "kısa zaman" kaygısı taşınmayabilir ama romanda kendini birçok yazarda sürekliliği sağlama açısından hissettiriyor.günlerin köpüğünde zaman kavramını mekanlarda oluşan gerçeküstü değişimlerle ve insan dışı canlılara yüklediği "fabl" özelliğiyle büyülü bir şekilde aşıyor vian.
içindeki eşyalarla birlikte chole'nın içindeki nilüfer büyüdükçe aşk ve evlilik evinin gitgide çürümesi, yosun bağlaması , pencerelerin küçülmesi , hem yukarıda bahsettiğim kısa zaman sendromunu aşıyor hemde aşkın sadece bireylerin kalbinde yaşanmadığına klavuzluk ediyor,,,yine arabesk bir şekilde aniden saçlarına aklar düşen aşçı , suskunluk yemini eden fare gibi satılmak zorunda kalınan kokteyl piyanosu gibi bir çok etken "jean paul sartre" hayranı olan umarsız üçüncü karakterin olaylar karşısındali süren umarsızlığını unutturuyor...
daha ne demeli bilmiyorum hangi kitap her okunuşunda ilkkez mi okuyorum hissi verebilir ki
zaten romanda anlık çarpıcı olaylar gibi populizm güdülmediği için kitapta olanları anlatmakta sakınca görmedm, hata sonu bile rahatlıkla söylenebilir, her okuyan beyninin büyüklüğü oranında anlayacağı için bu acımasızlık olmazdı. neyse acıdım hadi...