“Senin geleceğini öğrendiğimde Tanrı’ya yeniden dua etmeye başladım” idi Nermin’in özenle yazdığı defterin ilk satırları, onun geleceğini öğrendiğinde aslında yazmaya da yeniden başlamıştı. Mavi, kalınca bir kitap almıştı kendine, “ Beyaz Kuzu’mun Mavi Defteri” koymuştu adını, özellikle mavi rengi seçmişti, daha öğrendiği ilk günden gelenin erkek olduğunu biliyordu, ve ona Mete diyeceğini. Ve hayatını ona adayacağını biliyordu, bundan böyle onun için yaşayacağını. Bilmek istemediği şey Mete’nin bir gün büyüyüp gideceği, büyüdükten sonra onun minik kuzusu olmayacağı, bazen haftada, bazen ayda bir arayacağı idi. En çok da toparlak, küçük beyaz ayakların büyüyeceğini bilmek istememişti. Hele hele yaşı ile ayak numarasının denkleşeceği günlerin geleceğini hiç düşünmemişti. 42 yaşında 42 numara idi minik bebeğinin ayakları şimdi.
Beyaz kuzusu hayatından çok uzaktaydı şimdi. Ayda bir elinde bir demet çiçekle gelip gitmeler ona yetmiyordu, oğluna sarılarak bağrına basmak istiyordu eskisi gibi, doyasıya öpmek istiyordu gene, önce yanaklar, sonra kaymak, sonra gene yanaklar... Ne zaman, nasıl böyle uzaklaşmışlardı anlayamadı Nermin, ayaklarının ne kadar çabuk büyüdüğünü anlayamadığı gibi.
Enver’e, biricik kocasına bebeğin ağzından bir mektup yazarak müjdelemişti hamileleğini. “Merhaba Babacığım diye başlıyordu mektup, ben geliyorum, yakında sizlerleyim, umarım fazla bekletmemişimdir, seninle tanışmak için sabırsızlanıyorum” Sadece babası ile tanışacaktı Mete. Çünkü Nermin, Mete’yi içinde hissettiği andan beri hatta daha öncesinden tanıyordu aslında, daha küçük bir kızken hayalini kurduğu, giysiler dikip yemek yedirmeyi düşlediği küçük oğlu idi karnındaki küçük çırpıntı. Her gün saatlerce onunla konuşuyor, eliyle karnını okşuyor hissettiği, yaşadığı her şeyi “ Beyaz Kuzu’sunun Mavi Defteri”ne yazıyordu onu beklerken. Aylar geçip Mete’yi küçük muhtaç bir köpek yavrusu gibi göğsüne koyduklarında Nermin, ne eş, ne kadın ne de arkadaştı artık. Sadece anne idi, Mete’nin annesi.Geceleri Mete’ye sarılarak uyuyor, uyandığı zaman kokusunu içine çekerek tekrar huzurla uykuya dalıyordu. Enver ise çoktan kendine başka bir odada, başka bir yer bulmuştu.
Mete’nin hiç büyümeyeceğini, hep onun Minik Beyaz Kuzu’su olarak kalacağını düşünerek sevdi onu. Büyüyünce küstü ona, kendine ve de hayata. Onun her gidişinde, her gelmeyişinde “Beyaz Kuzu’sunun Mavi Defteri”nin sayfalarınından bir sayfa açtı yazdıklarına daldı; memesini bir eliyle avuçlayıp emerken gözgöze gelip bakışmalarını, banyodan çıktıktan sonra küçük beyaz vücudunu kendi hazırladığı lavanta yağı ile ovuşunu, saklambaç oynadıklarında annesini göremediğinde Mete’nin ağlayışını, okudu, okudu, okudukça her günü yeniden yaşıyor, o mutlu kalp çarpıntısını yeniden hissediyordu sanki. Mete de mavi kitabı bulsa, okusa, onu gene küçük bir bebek gibi sever miydi acaba, kocaman ıslak öpücükler verir miydi ona, anneciğini göremediğinde ağlar mıydı gene? Peki ya Nermin, oğlu onu çağırdığında yanına koşabilecek miydi artık?
Umutsuzca gökyüzüne daldığı bir gündü. Kararan bulutların yavaş yavaş birbirlerine yaklaşmalarını izliyordu Nermin. Mete elinde bir kitapla göründü uzaklardan, mavi bir kitap. Nermin üzerindeki yazıları okumaya çalışırken bir adım daha yaklaştı Mete.” Defteri buldum anne, ve onu bir kitap olarak bastırttım. Sen gittiğinde çok kızmıştım, sonra defteri bulunca daha da kızdım sana benden sakladığın, bana okutmadığın seni ve kendimi daha çok tanıyıp sevmeme izin vermediğin için. Sonra affettim seni ama ben saklayamadım,gizli kalmasına dayanamadım.Küçük beyaz ellerimi boynuna dolayıp uyuduğumda beni sevgiyle izleyen gözlerin anlattıklarını herkes okusun ve benimle ağlasın istedim. Senin bana bile okutmadığın gizli defterini şimdi herkes okuyacak annecim
Gözlerinden birkaç damla gözyaşı süzüldü Mete’nin, o damlalarla beraber gökyüzü iyice karardı ve ona eşlik edercesine yağmur damlaları bırakmaya başladı yeryüzüne.” Sen de ağlıyorsun değil mi anne” diyerek mezar taşını okşadı anneciğinin. Getirdiği sarı karanfilleri bırakarak soğuk mezar taşına bir öpücük kondurdu. Kocaman ıslak bir öpücük...
Hayat
“Senin geleceğini öğrendiğimde Tanrı’ya yeniden dua etmeye başladım” idi Nermin’in özenle yazdığı defterin ilk satırları, onun geleceğini öğrendiğinde aslında yazmaya da yeniden başlamıştı.