kırılan ayak bileğinde
uyku büyüten
bir anne kadar şefkatli değil zaman,
aşımına dünya sığdırıp
gözlerini kapatabiliyor birden.
dönmeyi unutan bir dünya düşün,
bana ne kadar benzediğini anlayacaksın.
Dünyayı kibrimizden kurtaramaz kitaplar
ama seni dünyadan kurtarabilirler bazen
ve omuzlarında taşıdığın sefil kamburun
iliğine zerk ettiği yaşam temanla
bir çeyrekliğe dönüşebilirsin belki.
Amatör bir kadının
üretken deliğinden çıkardığı çığlık kadar tiz bu yaşam
bir anıdan kaçarken,
ya da üstüne giderken Ay'ın
Ve ağlayan bir şarkının
sert suretinden dökülen pas
içini doldurur.
Vitrinlerde sergilenen kısır bir meme ucu gibi
sadece sergilediğin kadarından sorumlu tutulursun
emzirdiğin hayatın.
Yine de veremezsin sınavı.
soluduğun havayı satın aldığın akvaryumdan değersiz bulup
kendi boğazında,
kendi ellerinle ölebilirsin..
Ellerine bulaşan havanın
boğazından kayarken sanata tutunması gibi
Ayın önünde ışığı kapatıp
geceye domalırsın sonra.
Bir kaç sayfa daha eklediğin yaşından
bir ön kapak daha çıkıp gider
ve bu hikayenin adını kimse bilmez ilerde.
Arka kapak
alkolik bir tınının son katilini yazar,
başın döner sonra,
sonra bunalıp telaffuzundan aşkın,
kendini terk edersin..
Utkum geldi,
gözlerimi daldırdığım yamacın sırtından seken
sırça yatağa uzanırken.
uyudum
mutluydum
mutluluğun sonuydum
mutlu bir sondum
o kadim mutlu sonla,
ufkunda ufalan bir uçurumdan düşerken
hemde uykuyla..
aslında
Birkaç tur atıp o derin rüyalarda
hala canlı kalabilmiş bir şeyler aradım.
canlı kalmış bir yanını
aşkın
asrın
Ay'ın
ve ağlayan bir şarkının sert suretinden dökülen pas
içimi doldururken
demir yumuşaklığındaydı dünya.
Düşerken canım yanmadı.
Ve tutunmadım
ne aşka
ne hayata
ne Ay'a
içimden tapınaklar eziyordum,
tebrizli bir şair gibi kalemi oynatarak nispi bir zayıflıkla.
Üzerine dikilmiş hikayeden
dışarı fırlayan ayak parmakları üşüyen bir çocuk gibi ya da.