Aramıza “hoş geldin” diyenlerin fısıltıları, aslında benim ne kadar geç kalmışlığımla örtüşürken; ben olmadık düşlerin, ıssız sokakların ve solmuş çiçeklerin arasından çıkageldim.Kapak olacak bir sevdanın içerisiydeyken ve halen sürdürürken eski kalmış adetlerimi, içlerinden “yazmak” kelimesine ait manaları unuttuğumu farkettim..
Alelacele elime tutuşturacak bir kağıt parçası aradım...
Araştırdım........
Öyle ki yazabilecek olguları, olayları, hikayeleri, romanları, kelimeleri, harfleri artık her neyse....
Bulamadım.....
Oyunlar oynadım kalemimle, şekiller çizdim sonra, planlar yaptım adeta bir ajan gibi; yine de yazmaktan çok, her nasılsa yazamamayı gerçekleştirdim.....
Zaman sandığımdan çok daha hızlı geçmiş desem, yalan sanki; uydurulmuş bir bahane desem, o da inandırıcı değil....
Korkuyorum......
Saçmalama sözcüğü beynimde öterken, korkmaya bile zaman kalmıyor...Saat kavramım yok, zaten hiç olmamıştı ki...
Oysa şu an yazmaktan çok, sevmeyi tercih ediyorum.Sevmek o kadar çok kaplamış ki vücudumu ve o kadar çok bağlanmışım ki sevdiğime.Yazacak bir neden, herhangi bir sebep kalmamış....O yüzden yazamıyorum uzun zamandır...Yazmak fiili, ancak unutulmuş bir trenin yanlışlıkla ziyaretiyle dile geliyor...İstasyon yoğun olmaktan çok, yoğun olduğuna inanıyor....
Sanırım eski adetlerimden bahsederken bir şeyi atlamışım.Unutulmaya dair yoğunluğumu...Sonuçta unutsam da unutmasam da bir futbol maçı sloganı gibi hissediyorum kendimi:Hep seninleyim…
Benim için yazmak sadece sevmekti…Seni o kadar çok sevmişim ki hayatımda başka sevdalara yer kalmamış...
Şimdi yazıyorsam, şunu bil ki daha önce yazamadığım tüm cümlelere inatla, bu zamana yansıyan tek bildiğim seni çok sevdiğim…..
Hoş Geldin Sevgilim ve Yazılarım
Oyunlar oynadım kalemimle, şekiller çizdim sonra, planlar yaptım adeta bir ajan gibi; yine de yazmaktan çok, her nasılsa yazamamayı gerçekleştirdim.....