Hüzün…
Kokuyor buram buram
Durmamak gerekirken durmak
Kalabalıklarda dahi yalnızlığın farkına varmak…
Hüzün;
Elini uzattığında karşılık gelecek bir el’in yokluğu
Adım attığında uçurumdan düşermişçesine irkilmek
Alnına düşen bir yağmur damlasının bile ağır gelmesi
Hüzün;
Tat vermemesi artık en güzel şeylerin sana
Bolca düşünmek bolca hülyalara dalmak…
Bazen sığdasındır, bazen ise en derinlerde
Hüzün;
İsteyip de dokunamamak
Nefes gibi ihtiyacın olduğu halde koklayamamak
Bilememek artık tadını
Hüzün;
Anıları mazi adlı zarfa koyup,
İsmi unutmak olan sandığa kaldırmak
Hüzün;
Kendin…
O…
Hüzün; Biz !
Hüzün kokuyor buram buram hüzün…