..sesine konan bir şeyler var
tereddütlü bir renk pıhtısı
tozdan bir dal içinde kırılmış çoktan
kendi döngüsüyle susan
içini boşluklarımla doldurduğum..
Uçmak için bir ağaç kanadından
Rostodan damlayan piliçsel sohbetlerden
adım adım kendime kilitlediklerimden
bir zincirle kuraklık arasına
kelime kelime zihnimi bölen uykusuz tenlerden gelen
bir renk pıhtılaşırken başka bir beyaza karıştığından
yalan ile doğrunun renk körü olmasından dolayı tutuklu kılındı parmak uçlarım
susulmuş öğelerin yerini boşluklarımla doldurdum ve
dokunmadım.. ki bir sarmaşığın ve işte şu piyanonun sessizliği kadardır sana
dokunmadıkça kendine sustukların..
rüzgar çok yönlü servetiyle donatıyor manzaramı.. ağaçların ellerinde
ve kanatlarında bir sineğin aksak ritimleriyle bir şarkı başlıyor.. sus pus olmuş
bir soluk sözleri 'yar' edilmemiş olan şarkının makamına otururken tekrarlanan
bir 'susuş' daha sesleniyordu.. hicaz beklemeler bunlar biliyorum.. hüzzam
ayrılıklar yolunda giderken kendi yoluna devrilen bir dal gibi olduğum yerden
noktaladığım yere sarkıyorum beklerken.. gün bir dal gibi sarkar bilirsin bir
diğeri ve bir diğeri kendiliğini yineleyerek.. bu yokuş baştan aşağı azalır
yürüdükçe ve doğrulur gözlerim yerden yere kendimi sürgünlerim.. hicazi bir
makamdır kendimi beklediğim..
bir sarmaşığın ve işte şu duvarın gri kirecini soyan bu rüzgarın
renk körü olmasından dolayı fısıltılı gelebilir adın.. tabi.. ben de bilirim
kabuksuz kalanladır kemiksiz ruhlar.. kırmızıdır ve soyludur eğildikçe dökülen
yeşil
dallar.. tanımlamak istemiyorum ki bilirsin beni.. kelimelerle ve kemiklerinle
kırmak istiyorum üstündeki serinliği..
yine yapayalnız rüzgar kokuyorsun.. yine
akşam ve
altındaki gri gece işte uzun bir yokuştayız derken.. aşağı doğru ufalır
bizsiz suretler..
Ay bir taç gibi gerilir üzerinde.. Bir krallık olmalı içindeki diyar..
susulmuş öğeleriyle renk körüdür hatalar bilirsin yeşili kırmızısı olmaz bizden
yana..
kaç sus daha dökecek bu mevsim bilmiyorum aslına bakarsan
saymayacağımda.. bir iki üç ve dün.. unutacağım kalanları..
bir şiire tutunup yok bir oluştan var bir sanrıya benziyor
hatırladıklarım.. bu.. içine düşüp düşüp birikenleri yük gören.. yok bir
oluştan yukarıya doğru azaldığını fark ede.. bilirsin sevmem yükselmeleri
kaybolmaya meyillidir
adımlayan.. yüksek voltajlarla atılan enjekteli aydınlatmalarla
süslenmişken
tüm zehir.. susarak birikmeli sözleri..
şehir doğuyor seher sabahında.. bir şehredişe köreliyorum.. renk ve renk..
saymalar biriktirir ki unutma.. kırmızıdır sabahın altındaki ve yeşili yeşil yapar
bir taç ve sunulur günün taze elleriyle.. bir krallık olmalıyken derin sessizliğin..
hatırlatmayacağım o sabahı.. kapılardı boyumu aşan ve gelişimle susan
zincirlerin sürüngen tıkırtısına uzanan temkinli parmaklarımdı.. kendimi
kendimden geçiren bir vaaz görkemiydi kalbin.. akıttım sözlerimi ve giydiğim
şu derindi!.
Tekil mecmualar denktir sağlam adımlara.. sayısız öfke biriktirir kapakları
gözlerimin kepenkler inerken gürültü üzerine.. tekmelenir göz yaşlarım..
ufalarak yerin dizelerinde..
Satır satır gök kuşağı.. dolaşarak saçların ardına.. bir türlü söylenmeyen şu
makamın.. hüzzamından ayıklanır..
Anlatmayacağım o sabahı.. yağmur nasıl dolarsa boşluğa öyle doluyorum
sustukların içine.. akmıyor aklıyorum hatıralarımı.. yazarak susuyorum ve
susarak hatırlıyorum neler sezdiğini..
Çiz bir okyanus zamanını.. bölünebilen sudan sebepleri.. ayrılığa soyun ve aksın
satırların.. bir harf biçimiyle seslenir hatırla.. ki kur yeni bir cümleyi ve at!
krallık bildiğin görkemli sessizliğine..
Sür yollarını
..İçini boşluklarımla doldurduğum bir tarihsin sen.. sessiz ve tekrarlanan.. her
yeni gün doğumundan her gelecek geceye dek sarkan.. bakışlarını devir ve
devrilen hüznünü toparla dik yamaçlardan.. kıta kıta gök kuşağı.. toplanarak
hüzzamından makamının taç kalbine kurulur.. içindeki ırak tahttan.. sür
yokuşlarını.. okşasın terini rüzgardan sakınanlar.. bir kapı böyle çarpar değil
mi?