Yücel’le Barışmak Zor, Okumak Gerekli
Edebiyatın hemen her türünde ürün vermiş Tahsin Yücel, okurunun zihninde çoğu zaman çetrefilli duygular uyandırır. Eleştiri ve kuram kitaplarındaki ağır dili, kendi içinden olanları eleştirmekteki ketumluğu; ama buna karşın soldan solda duranlara yönelttiği sivri ironi dikkatimi çeken yönlerinden. “Peygamberin Son Beş Günü” ise tam bu çelişkilerin kitabı gibi; yazarı da okuru da rahat bırakmayan bir roman.
Zorunlu Bir Açıklamanın Romanı
Romanın daha başında yer alan “Zorunlu Bir Açıklama” notu, yazarı bir ön alma çabası içinde gösteriyor. Tepkileri yumuşatma arzusu, yazıya ve yazara dair ipucu veriyor: Tahsin Yücel’in bu romanla başı epey ağrımış yayınlandığında. Çünkü bu metin, devrimcilik hayallerinin içinin nasıl boşaldığını, kural tanımaz özgürlük düşlerinin nelere yol açtığını içeriden, yani soldan anlatıyor.
İroniyle Dolu Bir Devrimcilik Portresi
Roman, Fehmi Gülmez ve Rahmi Sönmez adlı iki dostun devrimciliğe karar vermeleriyle başlıyor. Fehmi eleştirmen, Rahmi ise ozan olarak devrime (!) hizmet etmek niyetinde. Onlara yol gösteren, devrimci heyecanlarını körükleyen Feride karakteri, “gerçek devrimci aşk şiiri yazmaz” diyerek şiiri dışlayan tavrıyla erkenden bir sinyal veriyor: Bireysellik reddedilmiş, duygular devrim davasının dışında bırakılmıştır.
Peygamberlik Makamı ve Komik Ciddiyet
Rahmi’nin devrimci kararlılığıyla birlikte ona “Peygamber” lakabı takılması, romanın en ironik hususiyetlerinden. Bu lakabı benimsemesiyle Tahsin Yücel’in yazar olarak bıyık altı gülüşleri başlıyor. Rahmi’nin devrim anlayışı, Marx’tan çok bir tür dogmaya dönüşüyor. Bir bankada çalışarak geçinmeye çalışması ve gerçek hayatın Feride’nin devrim nutuklarına hiç benzememesi trajikomik bir zemin hazırlıyor.
Bir Kız Çocuğu: Yeni Feride
Feride’nin ölümüyle başlayan ikinci kırılma, doğan kız çocuğuna yine “Feride” adının verilmesiyle sürüyor. Ne var ki yeni Feride, eskiye hiç benzemez. Fakirleri küçümseyen, zenginliği kutsayan biri olur. Babasının devrimci kimliğinden utanır, evini terk eder. Amerika’ya bir zenciyle gitmeye karar verir ama çocuk istenmeyince torunu dedeye bırakır. Tahsin Yücel burada yalnızca bireyleri değil, bir kuşağın tamamını karikatürize eder gibi: ideallerin yerini hırslar, fikirlerin yerini konfor almıştır.
Hudutsuz ve İnançsız Bir Mezar Taşı
Rahmi’nin hayatına yeniden giren Zarife ile yeni bir düzen kurulur ama o da ölür. Ardından Mujik Necmi’nin ölümü gelir. Mezar taşında yazan sözler bir dönemin düşünsel yapısını ironik biçimde özetler: “Hudutsuz ve Allah’sız bir baştı o…”
Romanın bu bölümleri ölümle birlikte bir düşünce biçiminin çöküşüne de işaret eder.
Devrimciliğin Karikatürü ve Torunun İsyanı
Rahmi’nin akademik takıntıya dönüşen incelemeciliği, istatistik manyaklığı, hapse girme fetişizmi romanın karikatür dozunu artırır. Ancak torun Nazım’ın devrimci dedesine bakışı artık doğrudan bir yargıya dönüşür: “Hayatın koca bir palavradan ibaret.” Bir kuşağın diğerine yönelik öfkesini somutlaştıran bu çatışma, romanın ilk bölümünü tamamlar.
Beş Gün, Beş Aşama, Beş Çöküş
İkinci bölümde, torununu bulmak için yollara düşen Rahmi’nin sefalet içindeki hâli, önceki bölümleri film şeridi gibi gözümüzün önüne getirir. Bu bölümün “beş gün”lük arayışla sınırlı tutulması, anlatıya ayrı bir ağırlık ve yoğunluk kazandırır. Finalde yaşanan ölümler, artık yalnızca bireylerin değil, bir düşünce dünyasının da topyekûn ölümüne işaret eder.
Dilin Labirentinde Kaybolmak
Yücel’in en ciddi açmazı ise dili. “Eyrişim, tinsel, us, oluntu, özdekçi, devini” gibi kelimeler, bir noktadan sonra okuma eylemini eziyete çeviriyor. Bu tutum, metnin etkisini baltalıyor. Mustafa Kemal bile öz Türkçecilikte bir noktada durdu; Yücel direndi. Bu da romana erişimi zorlaştıran en önemli unsur.
