İçsel Monolog

yazı resim

-önsöz-

Ve gidiyorum
Koluma burnunu silen bir çocuktur artık kent

Kullan at hüzünlerin yerine
Yap işlet devret ayrılıklar iniyor
Gökten hep üç elma düşecek değil ya
Bu sefer tanrı...

kapılara kiracı hüzünler asıyorum
ay sonu tamamlayıp göz yaşlarımı
büyük harflerle içiyorum
küçük harflerin ucuna basıp..

kilitleri öptüm ve üzerlerini sürgüyle örttüm
üşüyüp anahtarları hasta etmesinler diye
iyi geceler kilitler ve kentler

gülün sarardığı bir hikaye vardı
aklımın sayfaları arasında
parmak uçlarını yala ve çevir beni kendine
yüzüm kan kasesinde şerbet
içme çocukluğunda ağlar

andığımız bulvar taşlarının yüzüne çarpınca
bir damlacık yağmur ufacığı
tahtadan atımda öldü

çocukluğumu vermiştim sırtında

bizim göğümüzde kuşlar olmadı
ve sapansız büyüdü ellerimiz
babamınki kara sabanlı köy türküsüydü
annem duvar dibinde saçlarını tarayan renkli fistan
tam ortalarına ansızın çırılçıplak gelmişim
tabi önce kemiklerim...

ve bu nasıl bir konu dağınıklığıdır ki
ben dizeyi atıyorum denize o halka halka çoğalıyor
eski bir İstanbul tablosunda bir fahişe dans edip bendire vuruyor

sonra kımıldıyorum yerini yadsıyan gölgeler gibi
üşümüşüm ve üstümde nostaljik plak iğnelerinden bir ceket
koluma burnunu silen piç bir betimlemedir kent

o büyük tarih atlasında ararken kendimi
kara tahtada konuşanlar listesinin en başında buldum
ahşap bir ilk okulun merdiveninde unuttuğum kimliğimi
tarhana tarhana bacaksız sende
-ki piano çok lüks gidecek bu şiirdeki hüzne-

el işi kağıtlarından patates baskılara uzanan bir ömürdür bu
ve kuru kalemlerin bıraktığı cilveli çizimler
çöp adam kırılma..

hep üç elma düşecek değil ya
bu sefer tanrı

ve sevdiğim bir halay ol kırmızı mendilli ve vurdukça toprağa
ayaklarındaki şehveti
biraz daha yere doğru insin arş...
melekler...
iblisler..
seyr-i alem cennet bahçeleri
iyi geceler Adem'ler ve Adem'in eline tutuşturulmuş Havva'lar
şimdi Havva durumu
bu gün bütün Havva'lar Balkanlar üzerinden adem buluntulu

ya mutlaklık biriktirdiğim çıkını nerede tefsirini bildiğim insanlığın
sefil ve yarı aç yarısı tok
bardağa hep dolu tarafından bakılırsa
su kimsesizdir mevzu bahis bardak neticede
şükret bir bardağı olamayan nice şarap niyetine üzümü tanıdım

üşü ama önce soğuğu hisset...
ve hala kolunu burnuma silmekte inat eden kent

hani bir önceki bölümlerde öptüğüm kilitler
ve iyi geceler dilediğim kentler
açılırda sürülmüş çocuklar bırakırlar oyunlarını
yanı başıma ki öbür yanım filizlenmiş delikanlılık
şiirinin yüzünde sivilceler
ve siviller

önce annem sütten kesti beni sonra loş ışıklı bir odada
parmak uçlarımdan akıttılar kanı cihana bedel resmiyetler
ve siviller

bak şair büyüdüğünü ima ediyor...
büyümüşte tarhana tarhana bacaksız sende
-sobe-

saatini kur düşe kalkacağız birazdan
ya da düşe kalacağız çakıp gerçekliğin abes müfredat derslerinden
tekiller tekil kalsın çoğalmasın içimize batan hüzünler

yok bu bir şiirden daha çok şey ifade ediyor
pıhtılaşan kan örneği parmaklarımda
ve toplamı aynı zamanda
beşikten gençliğe uzanan çetrefil yollarında

ve hala kolumda burnunu silen bir çocuk kadardır kent
ürkek ve kulakları çekilmiş..

anne kazaklarımın kolları için beni affet

Başa Dön