"Yazmak, aslında ölmek için bir bahanedir; okumak ise bu bahaneyi ertelemenin en zarif yoludur." - Umberto Eco"

İlahi Yasalar ve İmtihan: Kutsal Metinlerde Felaketin Teolojik Anlamı

Bu metin, insanlık tarihindeki felaketleri modern ve dini bakış açılarından karşılaştırıyor. Modern dünya kıtlık, salgın, savaş ve doğal afetleri bilimsel olarak açıklarken, kutsal metinler bunları ilahi yasaların parçası ve imtihan aracı olarak görüyor. Krallar kitabından alıntıyla, felaketlerin çeşitliliği ve evrenselliği vurgulanıyor, doğal, biyolojik ve sosyal felaketlerin ilahi perspektifteki anlamı sorgulanıyor.

yazı resim

İnsanlık tarihi, kıtlık, salgın hastalık, savaş ve doğal afetler gibi büyük felaketlerle doludur. Modern insan bu olayları çoğunlukla doğal süreçler, iklim değişiklikleri veya siyasi-ekonomik krizler olarak yorumlar. Ancak kutsal metinler—İncil, Tevrat ve Kur'an—bu felaketlere bambaşka bir perspektiften bakar: İlahi yasaların (sünnetullahın) bir parçası olarak, eğitim ve imtihan araçları olarak.
Felaketlerin Evrenselliği ve Sürekliliği
Krallar 8: İlahi Müdahalenin Araçları
"Ülkeyi kıtlık, salgın hastalık, samyeli, küf, tırtıl ya da çekirgeler kavurduğunda, düşmanlar kentlerden birinde halkını kuşattığında, herhangi bir felaket ya da hastalık ortalığı sardığında" (Krallar 8)
Bu ayet, felaketin çeşitliliğini ve kapsamlılığını gösterir. Sadece tek bir felaket türü yoktur; doğal (kıtlık, samyeli, çekirge istilası), biyolojik (salgın hastalık, küf), askeri (kuşatma) ve sosyal (genel felaketler) her türlü zorluk, ilahi müdahalenin araçları olarak sunulmaktadır. Bu listelenme rastgele değildir; aksine sistematik bir müdahale repertuarını gösterir. Önemli olan, bu ayetin belli bir döneme atıfta bulunmamasıdır. "Ülkeyi... kavurduğunda" ifadesi, bir şart cümlesidir ve evrensel bir gerçekliğe işaret eder. Yani bu durumlar geçmişte yaşandı, şimdi yaşanıyor ve gelecekte de yaşanacak. Dünya hayatı var oldukça, bu felaketler insanlığın karşısına çıkmaya devam edecektir.
Bakara 155: İmtihanın Kaçınılmazlığı
"Ve kesinlikle sizi sınayacağız. Korku, açlık, mallarınızın ve canlarınızın ve ürünlerinizin eksikliğiyle. Sabredenleri müjdele." (Bakara Suresi 155. ayet)
Kur'an'daki bu ayet, İncil'deki anlatımla tamamen örtüşür. "Kesinlikle sınayacağız" ifadesindeki kesinlik vurgusu, imtihanın kaçınılmazlığını gösterir. Bu bir olasılık değil, kesin bir ilahi yasadır. Korku (psikolojik), açlık (fiziksel), mal ve can kaybı (maddi ve manevi), ürün eksikliği (ekonomik)—her boyutta sınav vardır. Ancak ayetin son cümlesi kritiktir: "Sabredenleri müjdele." Yani felaket bir son değil, bir araçtır. Asıl mesele, insanın bunun karşısında nasıl durduğudur. Sabır, teslimiyet ve imanın korunması ödüllendirilecektir.
Matta 24:6-8: Son Zamanların Değil, Her Zamanın Gerçeği
"Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Sakın korkmayın! Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir. Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak. Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır." (Matta 24:6-8)
Bu pasaj çoğunlukla eskatolojik (ahir zaman) bağlamda yorumlanır. Ancak dikkatli bir okuma, farklı bir anlam ortaya koyar: "Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir." İsa burada açıkça bu felaketlerin normalleştirilmesi gerektiğini söyler. Savaşlar, kıtlıklar, depremler "doğum sancılarının başlangıcıdır"—yani süregelen, tekrarlayan, döngüsel bir sürecin parçasıdır. "Sakın korkmayın" emri, bu olayların tanrısal bir plan içinde yer aldığını ve paniğe kapılmanın yersiz olduğunu vurgular. Felaket, dünyanın sonu değil; dünyanın işleyişinin bir parçasıdır.
Felaketlerin İstatistiksel ve Kaderî Boyutu
Hezekiel 5:12: Takdir Edilmiş Dağılım
"Kentte yaşayanlarınızın üçte biri salgın hastalık ya da kıtlık yüzünden yok olacak; üçte biriniz çevrede kılıçtan geçirilecek; üçte birinizi de her yana dağıtıp yalın kılıç peşinize düşeceğim." (Hezekiel 5:12)
Bu ayet, kutsal metinlerdeki en dikkat çekici pasajlardan biridir çünkü felaketi matematiksel bir kesinlikle anlatır. "Üçte biri... üçte biri... üçte biri" ifadesi, rastgele bir yıkım değil, önceden belirlenmiş, ölçülü bir dağılımı gösterir. Bu, modern istatistik anlayışına benzer bir kesinlik taşır.
Peki bu ne anlama gelir? İki önemli sonuç çıkar:

  1. Kaderî Planlama: Felaketler tesadüf eseri değildir. İlahi irade tarafından belirlenmiş bir ölçü vardır.
  2. Hesaplanabilirlik: Allah'ın müdahalesi kaotik değil, düzenli ve ölçülüdür.
    Bu anlayış, Kur'an'daki şu ayetle tam uyum içindedir:
    "Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık." (Kamer Suresi 49. ayet)
    Evrendeki her şey—atomdan galaksiye, mikroorganizmadan insana—bir ölçü, bir denge, bir kadere tabidir. Felaketler de bu yasanın dışında değildir.
    Hezekiel 5:16-17: Amaçlı ve Bilinçli Müdahale
    "Sizi yok etmek için üzerinize öldürücü, yıkıcı kıtlık oklarını salacağım. Üzerinize salacağım kıtlığı daha da artıracak, sizi her türlü yiyecekten yoksun bırakacağım. Üzerinize kıtlık ve yabanıl hayvanlar salacağım, sizi çocuklarınızdan edecekler. Salgın hastalık ve dökülen kan sizi süpürüp yok edecek; başınıza da kılıç getireceğim. Ben, RAB böyle söyledim." (Hezekiel 5:16-17)
    Bu ayetler, modern okurun rahatsız olabileceği bir açıklıkla ilahi müdahalenin amacını ortaya koyar. Felaketler bilinçli, kasıtlı ve amaçlıdır. "Sizi yok etmek için" ifadesi, bir tesadüften değil, bir iradi eylemden söz eder. Ancak burada kritik soru şudur: Bu bir ilahi zalimlik midir? Hayır. Çünkü bu ayetler, ahlaki bir bağlamda söylenmiştir. Hezekiel'in muhatabı, Allah'a isyan etmiş, putlara tapınmış, adalet ve merhameti terk etmiş bir topluluktur. Yani felaket, sebepsiz değildir; toplumsal ve ahlaki bir çöküşün sonucudur. Ayrıca "yok etmek" ifadesi, mutlak bir yokluğu değil, mevcut düzenin sona ermesini, toplumsal yapının çökmesini, helakı ifade eder. Helak, imtihanın bir sonucudur ve bu da imtihanın bir parçasıdır.
    Felaketin Teolojik İşlevi: İkaz, Eğitim, İmtihan
    Felaketin üç temel işlevi vardır:
  3. İkaz: Uyarı ve Hatırlatma
    Felaket, insanı gaflet uykusundan uyandırır. Dünya hayatının geçiciliğini, insan gücünün sınırlılığını, Allah'a muhtaçlığı hatırlatır. Modern insan, teknoloji ve bilimle kendini her şeye gücü yeten bir varlık gibi görmeye başlamıştır. Ancak bir deprem, bir salgın, bir kıtlık anında bu yanılsamanın ne kadar kırılgan olduğu ortaya koyar.
  4. Eğitim: Ruhsal ve Ahlaki Gelişim
    Felaket, insanın karakterini, inancını, değerlerini sınar. Kolaylıkta herkes Allah'a inanabilir; ancak zorlukta iman edilir. Sabır, şükür, tevekkül, merhamet, dayanışma gibi yüce erdemler ancak zorluk anında gelişir.
    "Ve kesinlikle sizi sınayacağız. Korku, açlık, mallarınızın ve canlarınızın ve ürünlerinizin eksikliğiyle. Sabredenleri müjdele."(Bakara Suresi 155. ayet)
  5. İmtihan: Ayırıcı Ölçü
    İmtihan, samimi olanı münafıktan, mümin olanı kafirden, sabırlı olanı sabırsızdan ayırır. Felaket anında insanın gerçek yüzü ortaya çıkar. Kimi Allah'a yönelir, kimi O'ndan uzaklaşır. Kimi sabırla karşılar, kimi isyan eder.
    Felaketin Sosyal ve Psikolojik Yan Etkileri
    Matta 24:10-12: İkinci Dalga Felaketler
    "O zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret edecekler. Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak. Kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak." (Matta 24:10-12)
    Bu ayetler, felaketin birincil etkilerinden (fiziksel, maddi zarar) sonra gelen ikincil etkileri anlatır:
  6. İmandan Sapma: Felaket anında bazı insanlar "Adil bir Allah buna nasıl izin verir?" sorusuyla inançlarını kaybederler. Komplolara inanırlar başka Allah'ın gayb yetkisini başkalarına verirler.
  7. Sosyal Çözülme: Korku ve panik ortamında insanlar birbirlerini suçlar, güven erozyonu yaşanır, toplumsal bağlar çözülür.
  8. Sahte Kurtarıcılar: Kriz anlarında kendini kurtarıcı, mehdi, mesih, bilge ilan edenler türer. Felaketleri önceden gördüklerini iddia edenler, suyun yerini, depremin tarihini söyleyenler, komplo teorileri üretenler ortaya çıkar.
  9. Sevginin Soğuması: Kötülüklerin artması, merhamet ve dayanışma duygularını zayıflatır. "Herkes kendi derdinde" mantığı yaygınlaşır.
    Bu, felaketin sadece fiziksel bir yıkım olmadığını; aynı zamanda manevi, psikolojik ve sosyal bir çöküş de oluşturabileceğini gösterir.
    Sahte Kahramanlar ve Gaybın İhlali
    Felaket dönemlerinde en tehlikeli gelişmelerden biri, insanların Allah'ın gayb yetkisini başkalarına devretmesidir. Deprem sonrası "kesin olarak şu tarihte yine deprem olacak" diyenler, salgın döneminde "ben bu virüsün ne zaman biteceğini biliyorum" iddiasında bulunanlar, kıtlık anında "su burada çıkacak" diye kehanetler yapanlar—hepsi aynı yanılgıya düşerler: Gaybı bilme iddiası. Oysa Kur'an kesin bir dille şöyle der:
    "De: 'Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başkası bilemez.'" (Neml 65)
    "Gaybın anahtarları O'nun yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez." (En'am 59)
    Felaket anında insanlar korkudan, çaresizlikten, belirsizlikten kaçmak için güvenecek bir şey ararlar. İşte bu psikolojik kırılganlık anında, sahte kahramanlar, sahte elçiler, nebiler, komplo teorisyenleri iş başına geçer.
    İnsanın Sorumluluğu: Sebep mi, Tevekkül mü?
    Modern insan şöyle düşünür: "Depreme karşı deprem yönetmeliğine uyalım, salgına karşı aşı olalım, kıtlığa karşı tarımsal teknolojiler geliştirelim." Bu yaklaşım yanlış mı? Hayır. Ancak eksik. Çünkü sebeplere sarılmak, emredilmiş bir sorumluluktur. "O yeryüzünü size boyun eğdirendir. Artık onun üzerinde dilediğinizce dolaşın ve O'nun rızkından yiyin." (Mülk 15) Yani insan, eliyle, aklıyla, çalışmasıyla dünyayı imar etmekle sorumludur. Ancak asıl fail Allah'tır. Deprem yönetmeliği bina yıkılmasını engelleyebilir ama depremi Allah gönderir. Aşı hastalığın yayılmasını durdurabilir ama hastalığı Allah yaratır. Tarımsal teknoloji ürün verimini artırabilir ama yağmuru Allah yağdırır. Bu, bir çelişki değil, denge sorunudur:
    - Sebep: İnsan, elinden geleni yapmalıdır. Bu, dini bir görevdir.
    - Tevekkül: Ancak sonucu Allah'a bırakmalıdır. Netice O'nun elindedir.
    Kur'an şöyle der:
    "Şüphesiz Allah'a tevekkül edenleri sever." (Âl-i İmrân 159)
    Tevekkül, tembellik değildir. Aksine, sebeplere sarıldıktan sonra sonucu Allah'a havale etmektir.
    Helak: İmtihanın Nihai Sonucu
    Helak, yani bir toplumun yok oluşu, imtihanın olası sonuçlarından biridir. Ancak helak da imtihanın bir parçasıdır. Nuh kavmi, Âd kavmi, Semûd kavmi, Lût kavmi—hepsi helak oldular. Neden? Çünkü Allah'ın ayetlerini yalanlayan, nebileri reddeden, zulüm ve ahlaksızlıkta ısrar eden toplumlar olduklarından. Helak, sadece fiziksel bir yok oluş değildir; aynı zamanda toplumsal bir sona eriştir. Bir medeniyetin çöküşü, bir düzenin bitmesi, bir dönemin kapanmasıdır. Ancak helak bile öğreticidir. Çünkü sonraki nesiller, bu toplumların kalıntılarına baktıklarında ibret alırlar. Bilinmesi gereken kritik nokta şudur: Tüm bu felaketler yaşanacak. Kıtlıklar, salgınlar, savaşlar, depremler gelmeye devam edecek. Ancak:
    - Ne Nebimiz İsa geri dönecek,
    - Ne bir Mehdi çıkacak,
    - Ne başka bir nebi gelecek.
    Bu beklentiler, insanın sorumluluğundan kaçışının teolojik versiyonudur. "Ah bir kurtarıcı gelse de bizi bu belalardan kurtarsa" arzusu anlaşılır ama Kur'an bunu desteklemez.
    Nebimiz Muhammed, son nebidir:
    "Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değil, fakat Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur." (Ahzab 40)
    Artık yeni bir nebi gelmeyecektir. İnsanlık, elindeki ilahi kitaplarla (Kur'an, İncil, Tevrat), mevcut bilgiyle, kendi aklıyla yol alacaktır.
    İnsana Düşen Üç Şey
  10. Allah'a İman Etmek: Felaketin kaynağını, anlamını, amacını Allah'ın iradesinde görmek.
  11. Şirkten Uzak Durmak: Allah'ın yetkilerini (gayb bilme, takdir etme, yaratma) hiçbir varlığa atfetmemek.
  12. Gayb Yetkisini Kimseye Vermemek: Mehdi, mesih, kâhin, komplo teorisyeni—kimse gaybı bilemez. Bu yetki yalnızca Allah'a aittir.
    Felaket geldiğinde panik değil, sabır; isyan değil, teslimiyet; kaos değil, tevekkül sergilenmeli. Çünkü her şey, bir imtihan. Ve bu imtihanın amacı, helak değil, hidayettir.
    "Ve biz sizi şerle de, hayırla da imtihan ederek sınarız. Ve siz bize döndürüleceksiniz." (Enbiya 35)

KİTAP İZLERİ

Çığırından Çıkmış Bir Dünya: Sosyal Sefaletin, Ekolojik Felaketin, Etik Yozlaşmanın Kökeni

Fikret Başkaya

Düzenin Çivisi Çıktığında: Kapitalizmin Büyük Yargılanması Fikret Başkaya, “Çığırından Çıkmış Bir Dünya” adlı eserinde sosyal, ekolojik ve ahlaki krizlerimizi tek bir kök nedene bağlıyor. Modern
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön