İman, sadece dilde değil, kalpte ve bedende de somutlaşan bir olgudur. Elhamdülillah Müslümanım demek, insanı gerçek anlamda Müslüman yapmaz. İman, yalnızca bir kelimeyle ifade edilen bir inanç değildir; insanın kalbinde kökleşmiş, düşüncelerini ve eylemlerini yönlendiren bir güç olmalıdır. Müslümanlık, sadece bir iddia değil, yaşanarak ve bilinçli bir şekilde yerine getirilen bir yaşam tarzıdır.
Kuranda, iman ve inancın sadece sözde değil, amellerde de görülmesi gerektiği vurgulanır. İman ettik demek, yalnızca bir başlangıçtır. İman, insanın kalbinde yer edindikçe, bu inanç kendini hayatına yansıtır. Gerçek Müslüman, imanını yaşamına aktarabilen, İslamı sadece bir öğreti olarak değil, bir yaşam biçimi olarak benimseyendir. Yaşanan bir hayat ve gösterilen çabalar, kişinin imanını gösteren delillerdir. Her insan, imanını sadece dilinden değil, davranışlarından, tutumlarından ve kararlarından gösterebilir.
Cahiliye insanı, dini vicdanına hapseder ve imanını sadece düşünsel bir alanla sınırlandırır. Oysa gerçek iman, vicdanın ötesinde, bilinçli bir farkındalıkla, toplumsal ve bireysel yaşamda kendini gösterir. Dini sadece kalpte hisseden kişi, imanını tam anlamıyla yaşayamayan, İslamı sadece bir öğreti olarak kabul eden bir insandır. Bu anlayış, cahiliye zihniyetinin etkisiyle, insanların İslamı bilmeden, sadece kendi anlayışlarıyla yaşamaya devam etmeleriyle şekillenir.
Kuran, iman edenlerin karakterini net bir şekilde tanımlar. Müslüman olmak, sadece İslamın beş şartını yerine getirmekten ibaret değildir. İslamın gerekliliklerini yerine getiren bir insan, İslamı yalnızca bir inanç biçimi olarak değil, bir yaşam tarzı olarak kabul eder. Müslümanlık, dil, kalp ve bedenin bir bütün olarak bu inanca hizmet etmesidir. İman, insanın günlük yaşamını şekillendiren, düşüncelerini yönlendiren ve eylemlerini belirleyen bir güç olmalıdır. Eğer bir insan, Kurandaki İslamı bilmeden kendini iman sahibi olarak kabul ediyorsa, bu yalnızca bilgisizlikten kaynaklanan yanlış bir bakış açısıdır.
Allah, insanları imtihan ederek, imanlarının gerçekliğini test eder. Kuranda Ant olsun ki biz, onlardan öncekileri imtihan ettik. Elbette Allah (imtihan ederek), doğru söyleyenleri de bilir, yalancıları da bilir. (Ankebut, 2-3) ayetiyle, imanla birlikte imtihanın da bir gereklilik olduğu vurgulanır. İman, yalnızca bir iddia değil, eylemlerle ve Allaha olan teslimiyetle sınanır. Allah, insanın inancını yalnızca sözde değil, hayatta karşılaştığı zorluklar ve imtihanlar aracılığıyla gösterdiği samimiyetle bilir.
İslamda, iman ve İslamın temel öğretilerini anlamak, onları hayatımızda yaşamak, sadece bir dini zorunluluk değildir; aynı zamanda insanın içsel huzurunu bulması için gereklidir. İman, insanın kalbinde bir ışık, bir rehber olmalıdır. Müslüman, imanını sadece dilinde değil, kalbinde ve bedeninde de taşır. İnandığı değerlere, İslamın özüne sadık kalarak, her türlü zorluğa karşı dimdik durabilir.
Sonuç olarak, gerçek iman, kelimelerle değil, eylemlerle ve yaşamla doğrulanır. İslamı ve inancı yalnızca vicdanımızda değil, yaşamımıza yansıtarak gerçek bir Müslüman olmanın yolu açıktır. İman, bilgiyle, bilinçli bir yaşamla ve amellerle şekillenir. Her birey, kendi içsel yolculuğunda bu gerçeği bulmalı, kalpten, dilden ve bedenden bir bütün olarak İslama teslim olmalıdır.
