İman ve Tevhid: İbrahimin Örneği Üzerinden Muvahhid ve Müşrik Arasındaki Farklar

İman, bir insanın kalbinde inançla yerleşen, akıl ve vicdanla doğrulanan, bilerek ve sorgulayarak kabul edilen bir olgudur. Ancak, bu iman sadece geleneksel bir biçimde, ataların izinden giderek değil, düşünerek, sorgulayarak ve kainatın yaratılışını tefekkür ederek olmalıdır. Kur'an-ı Kerim, bu tür derin bir iman anlayışını, atalarına körü körüne bağlı kalmanın ötesine geçip aklını ve vicdanını devreye sokarak doğru yola ulaşan bir inanç biçimi olarak tanımlar. İman, seküler, laik veya geleneksel itikadın bir sonucu olmamalıdır.

yazı resimYZ

İman, bir insanın kalbinde inançla yerleşen, akıl ve vicdanla doğrulanan, bilerek ve sorgulayarak kabul edilen bir olgudur. Ancak, bu iman sadece geleneksel bir biçimde, ataların izinden giderek değil, düşünerek, sorgulayarak ve kainatın yaratılışını tefekkür ederek olmalıdır. Kur'an-ı Kerim, bu tür derin bir iman anlayışını, atalarına körü körüne bağlı kalmanın ötesine geçip aklını ve vicdanını devreye sokarak doğru yola ulaşan bir inanç biçimi olarak tanımlar. İman, seküler, laik veya geleneksel itikadın bir sonucu olmamalıdır.
Kur'an-ı Kerimde, Nebimiz İbrahim'in kavmine karşı duruşu çok önemli bir örnek olarak sunulmaktadır. En'âm Suresi 79. ayetinde İbrahim, babası Azer ve kavmiyle tartışarak, onları putlara tapmaktan vazgeçmeye davet eder. Bu ayette İbrahim'in, doğayı ve gökyüzünü gözlemleyerek, yaratıcıyı arayışını görürüz:
"Hani İbrahim, babası Azere (şöyle) demişti: 'Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.' Böylece İbrahime, -kesin bilgiyle inananlardan olması için göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: 'Bu benim rabbimdir.' Fakat (yıldız) kayboluverince: 'Ben kaybolup-gidenleri sevmem' demişti." (En'âm, 79)
İbrahim, doğadaki her bir olayı derinlemesine düşündü ve bunun sonucu olarak, yaratıcıyı anlamaya çalıştı. Yıldızların, ayın ve güneşin batıp doğmasının doğallığı içinde, bunların hiçbirinin Allahtan bağımsız birer güç taşıyamayacağını fark etti. Yıldız kaybolduğunda, ay kaybolduğunda, güneş battığında bunların hiçbiri için kalbinde bir bağlılık hissetmedi. Bu, onun imanında tevhidi arayışının bir yansımasıydı. "Ben kaybolup-gidenleri sevmem" diyerek, geçici ve sınırlı olan varlıkların Tanrı olamayacağını vurgulamıştır.
Bundan sonra İbrahim, Allahın birliğine inandı ve:
"Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim." (En'âm, 79)
İbrahim, Allahın varlığını ve birliğini kavramış ve bütün samimi ruhu ile yalnızca Ona yönelmiştir. Burada, putlara tapmanın bir çeşit taassup ve kör inanç olduğunu vurgulamaktadır. Müşrikler, her türlü ideolojiyi, putları ve inançları kendi hayatlarında ilah edinerek, akıl ve vicdanlarını kullanmadan sadece gelenek ve toplum baskısı altında hareket ederler.
Muvahhid olan bir insan, tıpkı İbrahim gibi, Allahın tekliğine inanır ve bunun dışında kalan her türlü inanç biçiminden uzak durur. O, Allahın yaratılışındaki düzeni ve kudreti sorgular ve tefekkür eder. Müşrikler ise, toplumun dayattığı inançları sorgulamadan kabul ederler. Tıpkı İbrahimin kavmi gibi, geçmişteki inançlar ve gelenekler onları etkiler ve putlara tapmaya devam ederler. Seküler ya da laik düşüncelerin etkisi altında, bir insan toplum tarafından kabul görmüş olan tarihi şahsiyetleri, âlimleri ve evliyalara secde edebilir. Ancak bu, Allaha olan gerçek imanla bağdaşmaz. Ruhsuz insan, toplumun kabul ettiği her türlü sembol veya ideolojiyi birer put haline getirebilir. Muvahhid olan insan ise, yalnızca Allahı kabul eder ve her türlü putçuluğa karşı çıkar.
İman, bir insanın akıl ve vicdanını devreye sokarak, kainatın yaratılışındaki derin anlamı sorgulayarak ulaştığı bir anlayıştır. İbrahimin hayatı, imanını sadece geleneklere dayandırmayan, aksine, doğayı, evreni ve Allahın kudretini gözlemleyerek iman eden bir kişiliği temsil eder. Bu bağlamda, putlara tapmak sadece tarihî şahsiyetleri veya objeleri yüceltmekten ibaret değildir; bu, seküler bir inanışın, Allahtan uzak bir düşüncenin yansımasıdır. Muvahhid, yalnızca Allaha inanır ve Ona yönelir. Diğer her şey ise geçici ve sınırlıdır, bu yüzden kaybolup giden her şeyden uzak durur. İbrahimin örneği, bizlere, imanımızı doğru bir şekilde sorgulamamız ve Allahın birliğine dair sağlam bir inançla yönelmemiz gerektiğini öğretmektedir.

Başa Dön