İnsan

Ben, Âdem... Yaratılmış ilk insan... Daire artık tamamlanmak üzere. Kim olduğunu hatırlamanın artık zamanıdır. Şimdi kendine gel ve söyleyeceklerime kulak ver...

yazı resimYZ

Ben, Âdem. Yaratılmış ilk insanım. Aynı zamanda bütün insanlığa ait varoluşsal bir sürecin de adıyım. Yaratıcım olan Allah bana “insan” ismini verirken aynı zamanda “toplayıcılık” görevini de yükledi. Böylece esasta birbirine zıt hakikatleri varlığımda taşır oldum. Âlemin güçleri melekler Gerçek hakkındaki bilginin yalnızca bir kısmına sahiplerken ben Gerçek hakkındaki bilginin tümüne sahip olarak yaratıldım. Ben “toplayıcı” olandım, kitabım da “toplayıcı kitap” manasına gelen Kuran oldu.

Yaratıcım olan Allah âlemi yaratmak istedi. Sahip olduğu isimlerin anlamlarının ve hakikatlerinin ortaya çıkması için âleme “Ol” dedi ve âlem oldu. Ama âlem ruhsuz bir beden gibiydi. Bedenin bir ruh kabul etmesi gerekliydi. Bu ruh da insan idi.

Âlemde önce madenler var oldu, sonra bitkiler ve hayvanlar. İnsan, tür olarak en son var olmuş olsa bile hakikat bakımından bütün varlık türlerinden önce var olmuştu. Hakikat bakımından öncelik ile dünyaya gelişteki sonralık arasındaki bu çelişki dairesel bir varlık anlayışını da beraberinde getirdi. Başlangıç ve son arasındaki döngüsellik işte bundan kaynaklandı.

Ben, insanların ilk olanıydım. İlklerin, sondaki her şeyi kendinde barındırması gibi türümün bütün özelliklerini kendimde taşıyordum. Tıpkı bir çekirdeğin, kendisinden ortaya çıkacak unsurlarıyla tüm ağacı içinde taşıması gibi. Ben, mükemmeldim. Bilgide zirvedeydim. Yaradan’a en yakın durandım. Ama marifette zirveye ulaşıldıktan sonra bir gerileme olması kaçınılmazdı. Döngüsellik bunu gerektiriyordu. Böylece cenneti yitirdim. Kim olduğumu unuttum. Bilgide geriye düştüm.

İnsan, yaratıcı olan Allah’ı yansıtan bir aynaydı. Ayna kendisine yansıyan ışığı bozmadan yansıtmalıydı, bu sebeple her zaman Yaradan’a paralel bir konumda durmalıydı. Çünkü ayna paralel olma halinden uzaklaştığı ölçüde kendisine yansıyan şeyleri tahrif etmeye ve kendi özelliğinden çıkartmaya başlardı. Bilgide gerileme başlayınca aynanın konumu da değişti, Yaradan’a paralel olan duruşu bozuldu.
Âdem kim olduğunu unuttu. Maddenin boyunduruğuna girdi. İlahi yönünü kullanmaz oldu. Ayna paslandı, kir ve pas içinde ışığı yansıtamayacak bir hale geldi. Böylece geçti yıllar ve yüz yıllar…
Ama insan, âlemin varlık sebebiydi. Bir şeyin varlık sebebi o şeyi ayakta tutan sebepti. Yaratıcı olan Allah insan sayesinde gökleri yok olmaktan koruyordu. Ayna gün gelecek ilk konumuna, Yaradan’a paralel duran konumuna geri dönecekti. İşte döngüsellik buydu.

Ve vakit geldi.
Daire artık tamamlanmak üzere.
Sen, Âdem olansin.
Âlemin yegâne varlık sebebisin.
Yaradan’ın âlemdeki maksadısın,
O’nun gerçek halifesi ve ilahi isimlerinin tecelli ettiği mahalsin.
Melekleri ve felekleri, ruhları ve cisimleri, canlıları ve cansızları kendinde toplayansın. Sen O’nun ilahi tecellisisin.

Sen İnsan!
Haydi kendine gel artık! Silkelen ve uyuduğun uykudan uyan. Güneş ışınlarının gözüne ulaşması gibi Hak’tan kalbine uzanan ince bağları yeniden kur. Kim olduğunu hatırla. Gönül aynanı kirden ve pastan temizle, yeniden saf ve arınmış bir kalbe sahip ol. Aynanı Yaradan’a paralel tut ve O’ndan gelen ışıkları olduğu gibi yansıt.

Sen Âdem olansın. Sende var iki yüz: Biri O, biri sen.
Hakkın zuhuru senin varlığında,
Hak seninle zuhurda.

İlk’ten son’a, Âdem’den Âlem’e selam olsun…

Başa Dön