İslam dini, insanın hayatında Allah'ın nimetlerine olan bakış açısını şekillendirirken, rızık ve şükür konusuna özel bir vurgu yapar. Rızık, yalnızca maddi kazanımlarımızı değil, hayatın her anında Allahın bize sunduğu her türlü iyiliği kapsamaktadır. Bu bağlamda, Al-i İmran Suresi'nde geçen Meryem'e dair hikaye, rızık anlayışımızı doğru bir şekilde kavrayabilmek için önemli bir örnektir. Ayette, "Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: 'Meryem, bu sana nereden geldi?' deyince, 'Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir.' dedi." (Al-i İmran, 37) ifadesiyle Meryemin rızık konusundaki teslimiyetini ve her türlü nimetin kaynağını Allaha verdiği değeri görüyoruz.
Geleneksel olarak bazı yorumcular, Meryeme gelen yiyeceklerin gökten indirildiğini öne sürmüşlerdir. Ancak bu yorumlar, ayetin derin anlamından sapmaktadır. Meryemin cevabı aslında rızık anlayışımıza dair önemli bir dersi bizlere sunmaktadır. Meryem, gelen yiyeceklerin Allahtan olduğunu belirtirken, insanların Allahtan başka bir kaynağa yönelmemeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Rızık, yalnızca Allahtan gelir ve O, dilediğine hesapsız şekilde rızık verir.
Bu gerçeği günlük hayatımıza da taşıdığımızda, sabah kahvaltımıza oturduğumuzda sofrada bulunan yiyeceklerin aslında birer görüntü olduğunu hatırlamamız gerekir. Sofrada bulunan her şeyin varlığı, Allahın kudretiyle mümkündür. İnsanın bu dünyadaki rızkı, sadece ona vesile olan aracıların eliyle değil, doğrudan Allahın iradesiyle şekillenir. Annemiz, babamız ya da herhangi bir üretici, aslında Allahın yarattığı sebeplerin birer aracısıdır. Yiyecekleri babamız kazanmadı, onları Allah yarattı. Bunu kavrayabilmek, insanın şükür bilincini de derinleştirir.
Şu'arâ Suresi'nin 79. ayetinde de belirtildiği gibi: Bana yediren ve içiren O'dur. Burada vurgulanan nokta, rızkın kaynağının yalnızca Allah olduğudur. İnsanlar, bazen rızkı kazanan kişiler olarak görülse de, gerçekte her şeyin sahibi ve gerçek rızık verici olan Allahtır. Allah, yarattığı her şeyin sebeplerini de bizlere sunarak, onları Allaha yönelmemiz için birer hatırlatıcı kılar.
Rızık, sadece yemek ve içeceklerden ibaret değildir. Sağlık, güven, aile huzuru gibi hayatın her yönü de Allahın lütfudur. Bu nimetler, Onun sonsuz rahmetinin tezahürleridir. İnsan, bu nimetleri doğru bir şekilde değerlendirmeli ve her şeyin sahibi olan Allaha şükretmelidir. Allahın bu dünyadaki her nimetinin bir anlamı ve amacı vardır. İnsan, bu nimetlerin gerçek sahibini hatırlayarak, sadece ona yönelmelidir.
Sonuç olarak, İslam dini rızık anlayışını doğru kavrayabilmemiz için bize Kuran'dan pek çok örnek sunmaktadır. Meryemin hikayesi ve Şu'arâ Suresinin 79. ayeti, rızkın Allahtan geldiğini ve yalnızca Ona şükredilmesi gerektiğini bizlere açıkça gösterir. İnsan, her şeyin aslında Allahın takdiriyle ve kudretiyle var olduğunu idrak ederse, rızıkla olan ilişkisi daha derin ve anlamlı hale gelir. Bu da insanın hayatta karşılaştığı her nimete karşı şükür duygusunu geliştirmesine yardımcı olur.
İnsanın Rızık Anlayışı ve Şükür
İslam dini, insanın hayatında Allah'ın nimetlerine olan bakış açısını şekillendirirken, rızık ve şükür konusuna özel bir vurgu yapar. Rızık, yalnızca maddi kazanımlarımızı değil, hayatın her anında Allahın bize sunduğu her türlü iyiliği kapsamaktadır. Bu bağlamda, Al-i İmran Suresi'nde geçen Meryem'e dair hikaye, rızık anlayışımızı doğru bir şekilde kavrayabilmek için önemli bir örnektir. Ayette, "Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: 'Meryem, bu sana nereden geldi?' deyince, 'Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir.' dedi." (Al-i İmran, 37) ifadesiyle Meryemin rızık konusundaki teslimiyetini ve her türlü nimetin kaynağını Allaha verdiği değeri görüyoruz.