İsimsiz'e Mektup

Gerçeği bulduğunu söyleyenler, gerçeğe ihanet edenlerdir.

yazı resim

Sevgili Adamım,

Çok uzun zaman oldu ama mektubumu alınca hiç şaşırmayacağını biliyorum. Hal hatır sormayacağım sana, çünkü bir şekilde hayatla başa çıktığından eminim. Şimdi bir bardağa grappa’nı doldur ve koltuğuna otur. Bak sana ne anlatacağım:

&ltp&gtYaşamının tamamını denize kıyılı kentlerde geçirmiş birinden duyulması zor bir sözdür belki ama bana göre Ankara’nın yazları bir başka oluyor. İkinci yazımdı Ankara’da. Altı aydır gecenin belirli saatlerinde , önce köprüyü geçiyor, sonra da yokuştan aşağı salıveriyordum kendimi. Kışın bir başka keyifti o yolu yürümek, yazın ise bir başka. Gerçi benim bu yürüyüşlerim vatan borcu içindi ama yine de keyifliydi. Yokuşun başına gelince önce bir parçası görünürdü klinik binasının. Onbeş yirmi metre sonra , yokuşun ortasında ise binanın tamamı çıkıverirdi insanın karşısına. Başımı sağa çevirdiğimde Ankara gözlerimin altında ışıl ışıl boy gösterirdi. Adımlarımı o noktada yavaşlatır bir süre seyrederdim bu kenti. Gelecek yaz bu manzarayı görmeyecek oluşum bazen sevinçten yüreğimi kabartır bazen de hafif burkardı.

İşte bu yaz akşamlarının birinde yokuşu bitirip binanın önüne geldiğimde rastlamıştım ona ilk. Esmer, siyah gözlü, kara kuru biriydi genç kız. Zemin kattaki odasının penceresinde , başını sağ omzunun üzerine almış, öylece bakıyordu yokuşun bitip, yolun gözden kaybolduğu noktaya. İki saatimi tamamlayıp geri dönerken O yine aynı yerdeydi. Ve ondan sonraki beş gece boyunca, gecenin değişik saatlerinde gelip gittiğim binada O , zamanı durdurmuş gibi, aynı şekilde, aynı yere, ürküten bir tavırla bakıyordu.

Altıncı gece beklenmedik bir şey olmuştu. Gerçi burası bir psikiyatri kliniğiydi ve hiçbirşey “beklenmedik” olarak tanımlanamazdı belki ama benim için beklenmedik birşeydi olan. Giriş kapısının sağındaki çimenlik alana sırtımı vermiş, nefis bir yaz gecesinin keyfini, gökyüzündeki yıldızlara dalarak çıkarmaya başlamıştım. Yanı başımda küçük el radyomda biraz hüzünlü bir şarkı eşlik ediyordu keyfime. Kız üç metre ötedeki odasın penceresinde yine aynı noktaya aynı şekilde bakıyordu.

Birden “ sesi biraz açar mısın ?“ dediğini duydum birinin. Pencerelere göz gezdirdim. Bir tek O vardı. Ve yine aynı noktaya bakıyordu. Hayır, bakmıyor, oraya akıyordu. “Tabiki” dedim ve açtım sesi biraz. Sonra birden içgüdüsel olarak o soru çıkıverdi ağzımdan: “Sürekli nereye bakıyorsun?” Sorduğum anda pişman olmuştum. “ Gerçeğime “ dedi. Sadece bir an gözlerini bana çevirdi. Sonra yine gerçeğine. Sanki damarlarımdaki tüm kan yere akıp tükenmişti. Ayaza durmuştu Ankara yaz ortasında. “Peki” diyebildim sadece.Radyoyu çimenlerin üstünde bırakıp içeri girdim ve sürem dolana kadar dışarı çıkmadım.

Geri dönüş zamanı geldiğinde kapıdan çıktım ve başımı bir derece bile sola çevirmeden köprünün yolunu tuttum. Onun penceresinde olduğundan ve gerçeğine baktığından emindim. Ertesi gün klinik binasını gördüğümde, O penceresinde yoktu. Görevlilere sorduğumda taburcu olduğunu söylediler. Kısa bir süre sonra da kızı ve söylediklerini unuttum.

Şimdi gecenin bir vakti sıcak yatağımda yeni aldığım kitabı* uykuya dalmadan önce bitirmeye çabalıyorum. Asal sayılar, Goldbach Sanısı, tümlük teoremi derken karşıma şu cümle çıktı. ‘ Gerçek her zaman ispatlanabilir değildir.’ Burada toplam dört kelimeden oluşan bu cümlede – ki Gödel bu önermeyi ispatlamıştı – dört anahtar sözcük vardı adamım. Ve bir sürü hayal kırıklığı da orasına burasına yapışmıştı bu cümlenin. En azından benim için.Kendi gerçeğimin hep kıyısında olduğumu sanırdım. Uzatsam elimi tutacak kadar yakın.

Gerçeğin kendisini arayanlar ve bunun sonunda ne olursa olsun herhangi bir gerçeğe ulaşanlar büyük bir bedel ödemek zorunda kalıyorlar. Bu bir ödül mü yoksa ceza mı kestiremedim. Yaşamın dibine vurmuş yada yaşamları dibe vurmuş gibi görünenler, zirveden bizleri izliyor olabilirler. Dudaklarının kıyısında ince bir gülümsemeyle.

Peki ya o gerçek ispatlanamaz bir şey ise ? Kendi gerçeğine baktığını söyleyen o kız, belki de onca bakışı boşa harcadı. Boşunaydı ödediği bedel, sadece bir hiç , bir yanılsama için. Mümkün mü bu?

Bana yaz.

Adamın
12 Aralık 2000
Deniz Kıyısı

* Petros Amca ve Goldbach Sanısı – Apostolos Doxiadis

Başa Dön