"Yazmak, varoluşsal krizinizi bir sonraki sayfaya erteleme sanatıdır." – Samuel Beckett (kurgusal)"

İslam'da Şirk ve Tevhid: Günümüzdeki Yansımaları ve Toplumsal Etkileri

"İslam'ın özü: Tevhid ve şirk kavramlarını Kur'an perspektifinden inceleyen bu metin, Allah'ın birliğine dair temel inancı ve insanların zamanla nasıl şirke düştüğünü ele alıyor. Çalışma, geleneksel anlayışların Kur'an'dan sapmaları, hadislerin rolü ve modern toplumlardaki şirk biçimlerini analiz ederek, İslami düşüncenin özüne dönüş yolculuğuna ışık tutuyor."

yazı resim

İslam inancının temel direği olan tevhid, Allah'ın birliğini, eşsizliğini ve mutlak kudretini kabul etmektir. Buna karşılık şirk, Allah'a eş koşmak ve O'nun dışında başka güçlerin varlığına inanmak anlamına gelir. Kur'an-ı Kerim'de "La ilahe illallah" (Allah'tan başka tanrı yoktur) ifadesi bu gerçeği en net şekilde ortaya koyar. Ancak bu temel inanç ilkesi, tarih boyunca çeşitli şekillerde tahrif edilmiş ve insanlar farkında olmadan şirke düşmüşlerdir. Burada, şirk ve tevhid kavramlarını Kur'an perspektifinden ele alarak, günümüz toplumlarında bu kavramların nasıl yanlış anlaşıldığını ve hangi şekillerde tezahür ettiğini inceleyecektir. Ayrıca, geleneksel İslam anlayışının Kur'an'dan sapmaları, hadis ve mezheplerin yarattığı sorunlar ve modern dünyadaki şirk biçimleri detaylı olarak tartışılacaktır.
Birinci Bölüm: Şirk ve Tevhid Kavramlarının Kur'ani Temelleri
Tevhid: Allah'ın Birliği ve Yüceliği
Tevhid, İslam'ın en temel ilkesidir. Allah'ın birliğini, eşsizliğini ve her türlü ortaklıktan münezzeh oluşunu kabul etmektir. Kur'an'da bu hakikat defalarca vurgulanır:
> "De ki: O Allah Ehad'tır. Allah Samed'dir. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Ve O'na denk hiçbir şey yoktur." (İhlas Suresi, 1-4)
Allah'ın sıfatları yalnızca O'na aittir ve hiçbir yaratılmış varlık bu sıfatlara sahip olamaz. "Gani" (zengin), "Kadir" (güçlü), "Alim" (her şeyi bilen) gibi sıfatlar mutlak anlamda sadece Allah için kullanılabilir. İnsanların sahip olduğu zenginlik, güç veya bilgi geçicidir ve Allah'ın bir lütfudur.
Şirk: Allah'a Ortak Koşmanın Boyutları
Şirk kelimesi dilde "ortaklık" anlamına gelirken, İslam terminolojisinde Allah'a ortak koşmak, O'na rakip tanımak ve başka varlıkları ilah kabul etmek anlamında kullanılır. Kur'an'da şirk, affedilmeyen tek günah olarak tanımlanır:
> "Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimseden bağışlar ve Allah'a ortak koşan gerçekten büyük bir iftira etmiştir." (Nisa Suresi, 48)
Şirk, yalnızca putlara tapınmakla sınırlı değildir. Allah'ın sıfatlarını başka varlıklara yüklemek, O'nun mutlak kudretini reddetmek ve hayatın belirli alanlarında Allah'tan bağımsız güçler olduğuna inanmak da şirktir. Bu anlayış, insanın gerçek mutlak gücü ve kudreti yalnızca Allah'ta görmemesi ve O'ndan bağımsız varlıklar üzerinde de bu özellikleri atfetmesiyle ortaya çıkar.
İkinci Bölüm: Tarihsel Perspektiften Şirk Örnekleri
Firavun'un Kavmi ve İktidar Şirki
Kur'an'da Firavun'un kavminin hikayesi, güç sahibi olan kişilerin ve toplumların nasıl sahte ilahlar edindiğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Firavun, Mısır'da sahip olduğu iktidarı, sadece maddi güçle değil, aynı zamanda manevi bir otorite kurarak pekiştirmiştir:
> "Ve firavun dedi ki: Ey ileri gelenler benden başka sizin için hiçbir tanrı bilmiyorum." (Kasas Suresi, 38)
> "Ve ben en yüce Rabbinizim dedi." (Naziat Suresi, 24)
Firavun'un gücüne boyun eğenler, yalnızca halktan yoksul insanlar değil, aynı zamanda devletin önde gelen bürokratlarıydı. Bu durum, iktidar sahiplerinin nasıl toplumları manipüle edebileceğini ve insanları Allah'tan uzaklaştırabileceğini gösterir. Günümüzde de benzer şekilde, siyasi liderler veya popüler figürler, tıpkı Firavun gibi, insanları kendi gücüne tapmaya zorlayabilirler. Kemalist düşüncenin Atatürk'ü ilahlaştırması, bazı toplumlarda liderlerin eleştirilemez hale gelmesi ve kişilik kültünün yaratılması, Firavun'un kavminin tutumuyla paralellik gösterir.
Putperestlik: Geçmişten Günümüze
Putperestlik, sadece taş, metal ya da tahta gibi maddelerden yapılan heykellere tapınmakla sınırlı değildir. Kur'an'da Nebimiz İbrahim'in kavminin putlara tapmasını anlatan ayetlerde, putların sadece fiziksel varlıklar olarak değil, aslında onların temsil ettiği kavramların ilahlaştırıldığı vurgulanmaktadır:
> "Hani babasına ve kavmine 'Sizin kendisine taptığınız şu heykeller nedir?' demişti. 'Babalarımızı onlara tapanlar bulduk' dediler." (Enbiya Suresi, 52-53)
Putlar, gücü, zenginliği, güzelliği veya bereketi simgeler. Bugün de aynı mantıkla, insanların put olarak kabul ettiği kavramlar - güç, para, güzellik, popülerlik - tıpkı eski toplumlarda olduğu gibi insanları ilahlaştıran ve onları tapınmaya iten figürler haline gelebilir. Modern dünyada putperestlik, meslek unvanlarına, diploma derecelerine, sosyal statüye ve maddi varlıklara aşırı değer verme şeklinde kendini gösterir. İnsanlar, bu dünyevi unsurlara ulaşmak için Allah'ın emirlerini göz ardı edebilir ve hayatlarının merkezine bu hedefleri koyabilirler.
Üçüncü Bölüm: Günümüzdeki Şirk Biçimleri
Heva: Nefsin Arzularını İlahlaştırma
Kur'an'da "heva" kelimesi, nefsin arzu ve heveslerini ifade eder. Bu kavram, insanın Allah'ın emir ve yasaklarından önce, kendi arzularını ve tutkularını ilah edinmesiyle ilişkilidir:
> "Tanrısını hevası edineni gördün mü? Onun üstünde sen mi koruyucu olacaksın?" (Furkan Suresi, 43)
> "Yoksa onların çoğu gerçekten işitiyorlar ve düşünüyorlar mı sanıyorsun? Onlar ancak hayvanlar gibidir hatta yolca daha sapıktır." (Furkan Suresi, 44)
Heva, insanın sınırsız isteklerini temsil eder. Zengin olma arzusu, insanı haksız yollarla mal biriktirmeye, rüşvet almaya, hırsızlık yapmaya yöneltebilir. Şehvet arzusu, insanı zina gibi büyük günahlara sürükleyebilir. Bu durumda kişi, nefsinin isteklerini Allah'ın emirlerinin önüne koymuş olur.
> "Zina eden erkek zina eden veya müşrik kadından başkasıyla evlenmez ve zina eden kadın zina eden veya müşrik erkekten başkasıyla evlenmez. Bu müminlere haram kılınmıştır." (Nur Suresi, 3)
Günümüzde hevanın en yaygın örnekleri arasında aşırı tüketim, her türlü hazdan anlık tatmin arayışı, kariyerizm ve maddi başarıya aşırı odaklanma sayılabilir. Toplumun "Mutlu olduğun şeyi yap", "Kendini özgürce ifade et" gibi klişe sözlerle nefsin arzularını meşrulaştırması, bu şirk türünün normalleştirilmesine yol açmaktadır.
Cinler ve Gaybdan Haber Verme İddiası
İslam inancında cinler, Allah'ın yarattığı, insanlardan farklı bir varlık türüdür. Kur'an'da cinlerin dalgalı ateşten yaratıldıkları belirtilmiştir:
> "Ve cannı dalgalı ateşten yarattı." (Rahman Suresi, 15)
Cinlerin insanlar gibi Allah'a ibadet etmek üzere yaratıldıkları açıkça ifade edilmiştir:
> "Ve ben cinleri ve insanları bana hizmet etmeleri dışında yaratmadım." (Zariyat Suresi, 56)
Ancak bazı cahil insanlar, cinleri büyük bir güç olarak görüp onlardan yardım istemekte, onları Allah'tan bağımsız varlıklar gibi kabul ederek ilahlaştırmaktadırlar. Oysa cinlerin de Allah'a kulluk etmesi gerektiği ve onlardan herhangi bir bağımsız güç beklemenin yanlış olduğu, birçok ayetle bildirilmiştir:
> "Ve doğrusu insanlardan erkekler cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı. Ve onların şımarıklığını artırırlardı." (Cin Suresi, 6)
Günümüzde hala insanlar, cinlerle iletişim kurduğunu iddia eden medyumlar, falcılar ve büyücülere başvurmaktadır. Bu kişiler, cinlerden bilgi aldıklarını ve geleceği görebildiklerini söyleyerek insanları kandırmaktadır. Oysa Kur'an'da gaybı yalnızca Allah'ın bildiği açıkça belirtilmiştir:
> "Gaybı bilendir. Gaybını kimseye göstermez. Resullerden razı olduğu dışında..." (Cin Suresi, 26-27)
Şeyhler, Türbeler ve Muskalar: Modern Putperestlik
İslam toplumlarında yaygın olan bir diğer şirk türü, şeyhlere, türbelere ve muskalara aşırı değer verme ve onlardan yardım bekleme davranışıdır. İnsanlar, Allah'a dua etmek yerine türbelere giderek orada yatan kişilerden dilekte bulunmakta, şeyhlerden "himmet" istemekte ve muskalar takarak kendilerini korumaya çalışmaktadırlar.
Oysa Tevrat'ta bile muskacılık açıkça yasaklanmıştır:
> "Aranızda oğlunu ya da kızını ateşte kurban eden, falcı, büyücü, muskacı, medyum, ruh çağıran ya da ölülerin ruhlarına danışan kimse olmasın." (Yasanın Tekrarı, 18:10-11)
Bu hüküm evrenseldir ve tüm insanlara hitap eder. Allah'tan başka hiçbir varlık, insana zarar veya yarar verme gücüne sahip değildir:
> "Allah sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir veli olarak Allah yeter ve yardımcı olarak Allah yeter." (Nisa Suresi, 45)
Rabıta uygulaması da bu bağlamda ele alınması gereken bir konudur. Tasavvuf geleneğinde müridin şeyhini sürekli zihninde canlandırması ve onun bakışıyla hayata bakması şeklinde tanımlanan rabıta, müridin kendi düşüncesini ve vicdanını bastırarak başka bir kişinin gölgesinde yaşaması anlamına gelir. Bu uygulama, yapay zekâya yapılan komut enjeksiyonu saldırısına benzer şekilde, bireyin zihinsel otonomisini ortadan kaldırır ve onu dışardan yönlendirmeye açık hale getirir.
Korku: Allah'tan Başkasından Korkmak
İslam inancında korku, yalnızca Allah'a yöneltilmesi gereken bir duygudur. Ancak bu duygunun yanlış yönlendirilmesi ve Allah'tan başka varlıklara duyulması şirke yol açar:
> "Ve Allah iki tanrı edinmeyin şüphesiz O tek Tanrı'dır. Yalnız benden korkun dedi." (Nahl Suresi, 51-52)
Allah, mutlak güç sahibidir. Her şey O'nun iradesiyle var olur ve O'nun dilemesi dışında hiçbir şey gerçekleşemez. Bu yüzden, yalnızca Allah'tan korkulması gerekir. Korkuyu Allah'tan başka bir varlığa yöneltmek, o varlığın Allah'tan bağımsız bir güç ve kudret sahibi olarak kabul edilmesi anlamına gelir. Günümüzde insanlar, işverenlerinden, devletten, güçlü kişilerden veya toplumun baskısından korkmaktadır. Bu korkular, onları Allah'ın emirlerinden sapmaya ve haksızlıklara ses çıkarmamaya itebilir. Oysa gerçek mümin, yalnızca Allah'tan korkar ve O'nun rızasını kazanmak için her türlü zorlukla mücadele eder.
Güven ve Tevekkül: Allah'tan Başkasına Güvenmek
İnsanın yaratılışı, yalnızca Allah'a kulluk ve O'na güven üzerine temellenmiştir. Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve tüm varlıkların varlığını devam ettirmesi, yalnızca O'nun dilemesine bağlıdır:
> "Ve şeytanın vesvesesi nasıl olsa onlar için süslendi. Ve Allah dilediğini sapkınlığa koyar ve dilediğini doğruya yöneltir." (Yasin Suresi, 74-75)
İnsanlar, Allah'tan başka hiçbir varlığın zarar veya yarar vermeye gücü olmadığını kalben kabul etmelidir. Ancak çoğu insan, hayatını düzenlerken Allah'tan başka güçlere dayanmakta, paraya, makama, insanlara güvenmektedir. Günümüzde en yaygın güven şirki, maddi kaynaklara ve insanlara aşırı güvenmektir. İnsanlar, işlerini, sağlıklarını, geleceklerini planlarken Allah'ı unutmakta ve her şeyin kendi çabalarına bağlı olduğunu düşünmektedirler. Oysa Kur'an açıkça belirtir:
> "De ki: Allah'ın yazdığı şeyden başkası bize ulaşmaz. Bizim Mevla'mız O'dur. Müminler Allah'a dayansınlar." (Tevbe Suresi, 51)
Sevgi: Allah'tan Başkasını Allah Gibi Sevmek
Sevgi, insanın en derin duygularından biridir. Ancak sevginin gerçek anlamını ve doğru yöneltilmesini anlayabilmek, insanın imanını pekiştiren önemli bir ilkedir. İman eden bir insan, bütün kalbiyle sevmesi ve bağlanması gereken varlığın yalnızca Allah olduğunu bilir:
> "İnsanlardan kimi Allah'tan başka eşler edinir. Onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerse en çok Allah'ı severler." (Bakara Suresi, 165)
Müminlerin sevgisi, berrak, nurlu ve kalpte ferahlık oluşturan bir sevgidir. Çünkü mümin, sevdiği kişiyi aslında Allah'ın tecellilerini içinde barındırdığı için sever. Mümin, sevdiği bir kimseyi veya varlığı kaybetse de acı çekmez, çünkü sevdiği şeyin gerçek sahibi Allah'tır. Günümüzde en yaygın sevgi şirki, karşı cinse duyulan aşırı bağlılık ve romantizmdir. İnsanlar, sevdikleri kişileri hayatlarının merkezine koymakta, onlar için Allah'ın emirlerini göz ardı edebilmektedirler. "Sensiz yaşayamam" gibi ifadeler, aslında o kişiyi ilahlaştırmak anlamına gelir. Aşk acısı olarak tanımlanan derin duygular, aslında insanın yaratılmış bir varlığı Allah'ın yerine koymasının sonucudur:
> "Allah'a ortak koşmadan tam bir teslimiyetle sadece O'na yönelin. Ve kim Allah'a ortak koşarsa sanki gökten düşmüş ve kuş kendisini kapıyor veya rüzgar onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir." (Hac Suresi, 31)
Bu ayet, Allah'tan başkasına verilen sevginin kişiyi nasıl bir girdaba sürüklediğini çarpıcı bir şekilde tasvir eder.
Dördüncü Bölüm: Geleneksel İslam Anlayışının Kur'an'dan Sapmaları
Hadisler ve Mezhepler: Dinin Tahrifi
Kur'an, Allah'ın indirdiği eksiksiz, açık ve yeterli bir kitaptır. Rabbimiz Kur'an'da insanlara doğru yolu göstermek için hiçbir eksiklik bırakmadığını ve bu kitabın bizlere kâfi olduğunu tekrar tekrar vurgulamaktadır:
> "Biz Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık." (En'âm Suresi, 38)
> "Kendilerine okunan kitabı sana indirmemiz onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda bir bağışlama ve iman eden bir toplum için öğüt vardır." (Ankebut Suresi, 51)
Ancak ne yazık ki, bir kısım Müslümanlar Kur'an'ın yeterliliğine iman etmekle birlikte, pratikte hadisler, mezhepler ve âlimlerin görüşlerine olan bağlılıklarıyla çelişkiye düşmektedir. Bu durum, dinin kaynağını doğru anlamamak ve birbiriyle uyumsuz inançlar benimsemek suretiyle zihinlerde ve kalplerde şirk oluşmasına yol açmaktadır. Hadislerin toplanması ve yazıya geçirilmesi süreçlerinde yaşanan insani hatalar, uydurma hadislerin varlığı ve hadisler arasındaki tutarsızlıklar, bu kaynakların Kur'an gibi kesin bir güvenilirliğe sahip olmadığını gösterir. Kur'an'da Allah açıkça şöyle buyurur:
> "O hâlde Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Eğer Allah'tan başkası tarafından olsaydı onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı." (Nisâ Suresi, 82)
Mezhepler ise insan aklının dini anlamadaki yorumlarını temsil eder. Mezheplerin farklı görüşlere ve hükümlere sahip olması, onların dinin asli kaynağı olamayacağını gösterir. Bir Müslümanın vahiyden başka şeylere uyması, şirk tehlikesini beraberinde getirir:
> "Allah'tan başkasına tapmayın. Şüphesiz ki ben size O'nun tarafından bir uyarıcı ve müjdeciyim." (Hud Suresi, 2)
Mezhep Taassubu ve Allah'ın Helal Kıldıklarını Haram Saymak
Kur'an'da helal ve haramı belirleme yetkisi yalnızca Allah'a aittir. Nitekim Maide Suresi'nde şöyle buyrulmuştur:
> "Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı helal ve güzel şeyleri haram etmeyin ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah haddi aşanları sevmez." (Maide Suresi, 87)
Bu ayet, Allah'ın helal kıldığı bir şeyi haram saymanın büyük bir günah olduğunu açıkça ortaya koyar. Kur'an'da deniz ürünlerinin helal olduğu açıkça belirtilmiştir:
> "Deniz avı ve onun yiyeceği size ve yolculara geçimlik olarak helal kılındı. İhramlı olduğunuz sürece kara avıysa size haram kılındı." (Maide Suresi, 96)
Ancak mezhepler bu hükme farklı yorumlar getirmiştir. Hanefî mezhebi, balık şeklinde olmayan deniz hayvanlarını haram kabul eder. Şâfiî mezhebi, kurbağa, yengeç ve timsah gibi hem denizde hem karada yaşayabilen hayvanların etlerini haram kabul eder. Bu yorumlar, Kur'an'ın açık hükmüne aykırıdır ve Allah'ın helal kıldığı şeyleri haram saymak anlamına gelir. Bu durum, mezhep imamlarının sözlerinin Kur'an'ın önüne geçirilmesi anlamına gelir ki, bu da açık bir şirktir:
> "Din adamlarını, din bilgilerini ve Meryem oğlu Mesih'i de Allah'tan ayrı Rabler edindiler. Oysa sadece tek tanrıya ibadet etmeleri emredilmişti." (Tevbe Suresi, 31)
Kadın-Erkek İlişkileri ve Evlilik Anlayışındaki Sapma
Kur'an, eşler arasında sevgi ve merhameti Allah'ın bir ayeti olarak görür ve evliliklerin Allah rızası gözetilerek yapılmasını önerir:
> "Sizin için nefislerinizden onunla sakinleşeceğiniz eşler yaratması O'nun ayetlerindendir. Ve aranıza sevgi ve acıma yaptı." (Rûm Suresi, 21)
Ancak hem İslam toplumlarında hem de Batı'da evliliklerin temelinde çıkar ilişkileri ve dünyevi beklentiler yer aldığında, bu sevgi ve merhametin yerini çatışmalar alır. Geleneksel erkek anlayışı, kadını bir hizmetçi, çocuk bakıcısı ya da yalnızca cinsel ihtiyaçların karşılanacağı bir araç olarak görmektedir. İslam ülkelerinde kadınların toplumsal konumu, çoğunlukla hadis ve mezhep yorumlarıyla şekillenmiştir. Bu yorumlar, kadını aklı ve dini eksik, erkeğin yolunu saptıran bir figür olarak tanımlar. Bu algı, kadının toplumsal hayattan dışlanmasına, eğitim hakkından mahrum bırakılmasına ve regl dönemlerinde ibadet etmekten men edilmesine kadar birçok ayrımcılığı beraberinde getirmiştir. Kur'an ise kadın ve erkeği eşit bireyler olarak görür ve evliliği iman temeline dayandırır:
> "İman edinceye kadar ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. İman eden bir hizmetçi kadın ortak koşan kadından hoşunuza gitse bile daha hayırlıdır." (Bakara Suresi, 221)
Atalar Dini ve Geleneğe Körü Körüne Bağlılık
Kur'an, insanları atalarının dinini körü körüne takip etmekten men eder. Birçok ayette, müşriklerin atalarının yolunu izledikleri ve bu nedenle doğru yoldan saptıkları vurgulanır:
> "Onlara Allah'ın indirdiğine uyun dendiği zaman, 'Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız' derler. Onların babaları bir şey düşünmeyen, hatta doğru yolu bulamayan kimseler idiyse?" (Bakara Suresi, 170)
Günümüzde de mezhep taassubu, "imam ne dediyse odur" anlayışı ve geleneksel uygulamalara körü körüne bağlılık, insanları Kur'an'dan uzaklaştırmaktadır. Gerçek mümin, her türlü geleneği ve beşerî otoriteyi Kur'an'a arz eder ve yalnızca Kur'an'a uygun olanı kabul eder.
Nebimiz Muhammed'i İlahlaştırma Eğilimi
İslam dünyasında bazı grupların Nebimiz Muhammed'e insanüstü özellikler atfetmesi, şirk tehlikesini barındırmaktadır. Mevahib-i Ledünniyye'de yer alan "O olmasaydı, seni de, yer ve gökleri de yaratmazdım" gibi ifadeler, Allah'ın yaratma gücünü bir beşere mal etmekte, tevhid inancına ters düşmektedir.Oysa Kur'an, resullerin yalnızca birer insan olduğunu ve görevlerinin yalnızca Allah'ın mesajını iletmek olduğunu açıkça belirtir:
> "De: Ben sadece sizin gibi insanım bana tanrınızın sadece tek tanrı olduğu vahyediliyor." (Fussilet Suresi, 6)
Resuller de hata yapabilen beşerdir. Resul Yunus'un kavmine kızarak görevini bırakması buna en açık delildir. Bu, elçilerin kusursuz ve günahsız olmadığını, Allah'ın onları da sınadığını gösterir.
Beşinci Bölüm: Modern Dünyada Şirk
Müzik ve Şarkı Sözlerindeki Şirk
Günümüzde müzik, insan ruhuna hitap eden güçlü bir araçtır. Ancak şarkı sözlerinin içeriği, bazen bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde inançlara, değerlere ve ahlaki prensiplere zarar verebilecek mesajlar taşıyabilir. Modern popüler müziğin önemli bir kısmı, Allah'a ve yazgıya isyan eden ifadelerle doludur. "Beni neden terk ettin?" veya "Hayat bana adil davranmadı" gibi sözler, kadere isyanı barındıran ifadelerdir. Bu tür sözler, yalnızca beşerî aşkı merkeze alır ve kişinin tüm varlığını karşı cinse bağlar.
Kur'an'da bu tür bir tutum uyarılmıştır:
> "Şüphesiz ki Allah size indirdiği kitapta ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın o zaman siz de onlar gibi olursunuz." (Nisa Suresi, 140)
Müslümanlar, müziği keyifle dinleyebilir, ancak sözlerin içerdiği mesajlara dikkat etmek zorundadır. Şirk koşmayı, kadere isyanı ya da Allah'ın ayetlerini alay konusu yapmayı teşvik eden şarkılar dinlenmemelidir. Çünkü bu tür içerikler, insanın manevi dünyasına zarar verir ve bireyi farkında olmadan Allah'a şirk koşmaya götürebilir.
Veri Analizi, Yapay Zeka ve Modern Kehanet
Günümüzde veri analizi ve yapay zeka teknolojileri, eski kehanet yöntemlerinin modern versiyonları olarak değerlendirilebilir. Her ikisi de geçmiş veriler üzerinden geleceği tahmin etmeye çalışır. Ancak bu tahminlere aşırı güvenmek ve hayatın yönünü buna göre şekillendirmek, büyük bir hatadır. İslam'da fal okları ve benzeri kehanet araçları, şirk olarak kabul edilir:
> "Ey iman edenler! Şüphesiz içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Maide Suresi, 90)
Veri analizi, matematiksel modeller ve algoritmalar kullanarak gerçekleştirilir. Bu sürecin amacı, geçmiş verilerden elde edilen desenler ve eğilimlerle gelecekteki olayları tahmin etmeye çalışmaktır. Ancak bu tahminler her zaman belirsizlik taşır ve belirli bir doğruluk oranı belirtilir. Yapay zeka ise verilerle eğitilmiş yazılımsal sistemlerden ibarettir. Onun "bilgeliği" değil, sadece veri üzerinden türetilmiş tahmin yeteneği vardır. Bilinçli, iradeli ya da kendi amaçlarına sahip bir varlık değildir. Kur'an'da gaybı yalnızca Allah'ın bildiği açıkça belirtilir:
> "De: Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez." (Neml Suresi, 65)
> "De: Allah'ın dilediği dışında kendime fayda ve zarara sahip değilim." (A'râf Suresi, 188)
Bu nedenle, yapay zeka veya veri analizine ilahlaştırıcı bir bakışla yaklaşmak, teknolojiye sınır tanımayan bir kutsiyet atfetmek, tevhid anlayışına aykırıdır.
Astroloji ve Burçlara İnanmak
Astroloji, bilimsel açıdan doğruluğu kanıtlanmamış, mantıksız ve dogmatik bir inanç sistemidir. Dünya genelinde yaklaşık 25 bin üniversite bulunmaktadır, ancak bu saygın akademik dünyada astrolojiye yer yoktur. Çünkü astroloji, bilimsel bir disiplin olarak kabul edilmez. İslam inancına göre de astroloji geçersizdir. Kur'an'da burçlardan veya gezegen hareketlerinden insanların kişiliğini ya da yaşamlarını etkileyen bir öğe olarak bahsedilmez. Burçlar Allah'ın yaratmasının bir parçasıdır, ancak herhangi bir şekilde doğrudan insan hayatına etki etme anlamına gelmez:
> "Yücedir o ki gökte yıldız kümeleri yaptı ve orada ışık kaynağı ve aydınlatıcı Ay'ı yaptı." (Furkan Suresi, 61)
Gaybı yalnızca Allah bilir:
> "De: Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. Ve ne zaman dirileceklerini bilmezler." (Neml Suresi, 65)
Bu nedenle, astrolojiye inanmak ve burçlara göre hareket etmek, İslam'a aykırıdır ve şirk riski taşır.
Çocukları Putlaştırmak
İslam'da çocuk sahibi olmak, Allah'ın bir nimeti ve aynı zamanda ağır bir sorumluluktur. Ancak günümüzde milyarlarca insanın çocuk sahibi olma sebepleri, İslami kıstaslara uygun değildir. Çocuk sahibi olmak, çoğu zaman toplumsal baskılardan ya da kişisel arzularla alınan bir karar haline gelmiştir. Kur'an'da bu durum şöyle ifade edilir:
> "Fakat onlara hayırlılardan verince kendilerine verdiği şeyde O'na ortaklar koşmaya başladılar. Allah ortak koştukları şeyden yücedir." (A'râf Suresi, 190)
Çocuğunu hayatının merkezine koyan, onun için her şeyinden vazgeçen, onun geleceğini her şeyin önüne koyan bir anlayış, tevhid inancına zarar verir. Çocuk, Allah'ın bir nimeti olarak görülmeli, asla O'na ortak koşulmamalıdır. Resul İbrahim ve Resul Zekeriya'nın duaları, bu konuda örnek teşkil eder. Her ikisi de yaşlılık dönemlerinde Allah'tan salih bir evlat istemiş, dualarında yalnızca İslam'ın menfaatlerini gözetmişlerdir:
> "Rabbim! Bana salihlerden bağışla." (Saffat Suresi, 100)
Çocuğun ölümüne aşırı derecede yas tutan, Allah'a isyan eden ve hayatını normale döndüremeyen ebeveynler, aslında çocuklarını Allah'tan daha çok önemsediklerini göstermektedir.
Anne-Babaya İtaatin Sınırları
Kur'an, anne-babaya iyi davranmayı ve dünyada onlara iyilikle sahip çıkmayı emretmekle birlikte, şirk koşmaya veya Allah'ın emirlerine aykırı bir davranışa zorlandığımızda onlara itaat edilmemesi gerektiğini vurgular:
> "Ve eğer seni hakkında bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara asla itaat etme ve dünyada onlarla iyilikle geçin." (Lokman Suresi, 15)
Bu ayet, itaatin sınırlarını belirlerken, Allah rızası gözetilerek anne-babaya itaatsizliğin de bir ahlak örneği olabileceğini gösterir. Bugün birçok anne-baba, çocuklarını İslami değerlerle değil, dünyevi hedeflerle yetiştirmektedir. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren Kur'an öğretileri yerine yalnızca akademik başarı, kariyer ve maddi kazanç odaklı bir hayatın hedef olarak gösterilmesi, onların ahirete yönelik sorumluluklarını unutturabilir. Eğer bir anne-baba, çocuğunu Allah yolundan saptırmaya çalışıyor ya da ona yalnızca dünya hayatını hedef gösteriyorsa, çocuk Allah'ın rızasını gözeterek bu yanlış telkinlere uymamalıdır.
Altıncı Bölüm: Duygusal Şirk ve Psikolojik Boyutlar
Duyguların Yanlış Yönlendirilmesi
Duygular, insanın içsel dünyasının önemli bir parçasıdır. Sevgi, korku, güven, ihtiyaç ve sığınma gibi duygular, insanın yaratılışıyla birlikte verilmiş, doğru şekilde kullanıldığında insanı Allah'a yakınlaştıran duygulardır. Ancak bu duygular, eğer doğru şekilde yönlendirilmezse, insanı sapkınlıklara ve şirke sürükleyebilir. Kur'an, aklını kullanarak doğruyu arayan bir insanın, Allah'ın birliğini açıkça göreceğini ifade eder. Buna rağmen, insanın duygusal etkenler nedeniyle aklını devre dışı bırakması, onu şeytanın etkisi altına sokar ve akıl dışı yollara yönlendirir. Duygusal yoğunluk, insanın doğruyu yanlışla karıştırmasına, Allah'tan başka varlıklara ilahlık vasfı yüklemesine neden olabilir. Kur'an'da, aklını kullanmayan müşriklerin, şeytanın yönlendirmelerine açık hale geldiği ve sapkınlıkla karşılaştıkları anlatılır.
Acı ve Hüznün Kaynağı: Şirk
İnsanın huzursuzluğunun ve acılarının temel sebeplerinden biri, olayların Allah'ın kontrolü dışında geliştiğini düşünmesidir. Oysa Kur'an'da şöyle buyrulmaktadır:
> "Allah kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez." (Bakara Suresi, 286)
Bu ayet, her olayın bir hikmetle yaratıldığını ve Allah'ın insanlara kaldıramayacakları bir yük yüklemeyeceğini vurgular. Olayları Allah'tan bağımsızmış gibi değerlendirmek, kişiyi huzursuzluğa ve tedirginliğe iter. İçimizde akan hüzün nehrinin kaynağı, çoğu zaman şirk, yani Allah'a ortak koşma düşüncesidir. İnsan, başkalarının gücünü ve iradesini mutlak görmeye başladığında, bu durum kalbinde derin bir korku ve endişeye yol açar.
Kur'an'da, şirkin insanı nasıl bir kaosa sürüklediği şöyle anlatılır:
> "Allah'a ortak koşmadan hanifler olun. Ve kim Allah'a ortak koşarsa sanki gökten düşmüş ve kendisini kuş kapıyor veya rüzgar onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir." (Hac Suresi, 31)
Her şeyi Allah'tan bilmek ve O'na teslim olmak, insana ruhsal bir özgürlük kazandırır. Bu anlayış, kişinin başkalarına kölelik yapmasını ve onların etkisi altında ezilmesini engeller.
Melankolinin Kökeni
Aşk acısı olarak nitelendirilen derin ve yakıcı duygular, insan ruhunu sarıp sarmalayarak bireyi derin bir boşluğa sürükler. Özellikle bir ilişkide terk edilmek, değersiz hissetmek veya sevdiği kişinin ilgisizliğiyle karşılaşmak, insan kalbinde tarifsiz yaralar açar. Ancak bu acıların kaynağı, zannedildiği gibi sadece "aşk" değildir. Asıl sebep, insanın yaratılmış bir varlığı Allah'ın yerine koyarak ona gereğinden fazla anlam yüklemesidir. Bu durum, kişinin kalbinde "şirk" denen derin bir boşluk ve acı bırakır. Sevgiliyi hayatının merkezi yapmak, ondan her şeyi beklemek ve sonsuz bağlılık duymak, insanı büyük bir çıkmaza iter. Bu beklentiler, zamanla hayal kırıklığı ve acıya dönüşür. Çünkü hiçbir yaratılmış, Allah'ın yerini dolduramaz ve insana mutlak huzur veremez.
Çözüm çok nettir: Allah'a dönmek ve O'nun sevgisine tutunmak. Allah'a yönelen bir kalp, artık yaratılmışların sevgisine bağımlı olmaz. Kalpteki boşluk, ancak Allah sevgisiyle dolar.
Yedinci Bölüm: Kur'an'a Dönüş ve Şirkten Kurtuluş
Kur'an'ın Yeterliliği
Kur'an, İslam'ı yaşamak için yeterli ve eksiksiz bir kitaptır. Allah, bu gerçeği defalarca vurgular:
> "Biz Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık." (En'âm Suresi, 38)
> "Ve her ümmet içinden üzerlerine kendi aralarından bir tanık getireceğimiz gün seni de bunların üzerine tanık getireceğiz. Ve kitabı her şeyi açıklayan, yol gösteren, rahmet ve müjde olarak indirdik." (Nahl Suresi, 89)
Kur'an'ın yeterliliğine iman etmek, aynı zamanda başka kaynaklara ihtiyaç duymamak anlamına gelir. Hadislere, mezheplere veya âlimlerin görüşlerine Kur'an'ın önünde yer vermek, Kur'an'ın yeterliliğini inkâr etmek demektir:
> "O hâlde Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Eğer Allah'tan başkası tarafından olsaydı onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı." (Nisâ Suresi, 82)
Şirkten Tevhide Geçiş
Şirkten tevhide geçiş, bir niyet değişikliği ile başlar. Cahiliye toplumu olarak bilinen ve İslam öncesi dönemi temsil eden Mekke'nin müşrikleri, Nebimiz Muhammed'in tek bir Allah'a iman çağrısına şaşırmışlardır:
> "Tanrıları bir tek Tanrı mı yaptı? Şüphesiz bu şaşırtıcı bir şeydir." (Sad Suresi, 5)
Bu insanlar, dünyevi işlerinde bağımsız güçlere ihtiyaç duyduklarını düşünmüş, oysa bu sahte ilahların hiçbir gerçek gücü olmadığını kavrayamamışlardır. Şirkten kurtulmak için insanın samimi bir niyet değişikliği yapması yeterlidir. Şirk, her yeri karartan bir gözlük gibidir; bu gözlüğü çıkarmak, insanı hakikate ulaştırır. Ancak bu değişiklik, fiili olarak da desteklenmelidir. Kur'an, şirkten kurtuluş yolunu şöyle gösterir:
> "Ey zindan arkadaşlarım, ayrı ayrı efendiler mi daha hayırlıdır yoksa her şeye galip gelen tek Allah mı?" (Yusuf Suresi, 39)
Tevhid İnancının Sosyal Boyutu
Tevhid inancı, yalnızca bireysel bir inanç meselesi değil, aynı zamanda toplumsal düzeni şekillendiren bir ilkedir. Şirke dayalı toplumlar, huzursuzluk, adaletsizlik ve çatışmalarla doludur. Çünkü insanlar, birbirlerine ve çeşitli güçlere taparak, gerçek adaleti ve huzuru bulamazlar. Tevhid inancına dayalı bir toplum ise, yalnızca Allah'a kulluk eder ve O'nun koyduğu kurallara göre yaşar. Bu toplumda, insanlar eşit görülür, adalet hâkim olur ve huzur sağlanır. Allah, tevhid inancına sahip müminlere şöyle vaatte bulunur:
> "Allah iman edenlere ve sizden iyi işler yapanlara onlardan öncekileri halife kıldığı gibi kendilerini de yeryüzünde halife kılacağını ve kendilerine razı olduğu dinlerini sağlamlaştıracağını ve onları korkularından sonra güvene erdireceğini vaadetmiştir. Bana hizmet edecekler ve hiçbir şeyi ortak koşmayacaklar." (Nur Suresi, 55)
Müslüman Olmak: Kelimeden Öteye
"Müslüman" olmak, sadece bir kelime veya formel bir tanımlama ile yetinilebilecek bir durum değildir. İslam, insanın Allah'a teslim olmasını ve O'nun yolunda bir hayat sürmesini gerektirir. Kur'an, iman ve İslam arasındaki farkı net bir şekilde ortaya koymaktadır:
> "Çöl Arapları iman ettik dediler. De ki: İnanmadınız fakat biz teslim olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmedi." (Hucurât Suresi, 14)
Mümin, sadece dışsal bir teslimiyetle yetinmeyip, kalbiyle de Allah'a bağlanan, O'na tüm varlığıyla adanmış bir insandır. Gerçek mümin, hayatının her anının Allah'a adanmış olması gerektiğini bilir:
> "De ki: 'Şüphesiz benim salatım ve nusukum ve hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.'" (Enam Suresi, 162)
Azınlıkta Olmaktan Korkmamak
Gerçek müminler, çoğunluğa uymaktansa, azınlıkta kalarak doğruyu aramaktan korkmazlar. Kur'an açıkça belirtir:
> "Ve eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna uyarlar ve onlar sadece yalan uydururlar." (En'âm Suresi, 116)
Ruh sahibi Kur'an Müslümanının, gırtlağına kadar şirke batmış yalancılarla aynı safta olması mümkün değildir. Ruh, çoğunluğun değil, azınlığın içindedir. Gerçek müminler, batıl inançlardan sıyrılarak ve hakikati bulma yolunda azınlıkta kalarak doğruyu savunurlar. Şirk, İslam'da en büyük ve affedilmeyen tek günahtır. Allah'a ortak koşmak, O'nun mutlak kudretini inkâr etmek ve yaratılmışlara ilahi özellikler atfetmek anlamına gelir. Görüldüğü üzere, şirk yalnızca putlara tapınmakla sınırlı değildir. Günümüzde şirk, çok daha karmaşık ve gizli biçimlerde kendini göstermektedir. Geleneksel İslam anlayışının Kur'an'dan sapmaları, hadis ve mezheplerin dinin kaynağı olarak kabul edilmesi, şeyhlerin ve türbelerin ilahlaştırılması, modern çağda ise teknolojiye, paraya, makama, karşı cinse aşırı değer verilmesi - tüm bunlar şirkin farklı tezahürleridir. Kur'an, insanlığa tek çıkış yolunu gösterir: Tevhid. Yalnızca Allah'a kulluk etmek, yalnızca O'ndan yardım dilemek, yalnızca O'na güvenmek ve yalnızca O'nu sevmek. Bu bilinçle yaşayan bir mümin, ne dünyada ne de ahirette hüsrana uğrar. Allah, şirkten arınmış, katıksız bir imanla kendisine yönelen kullarına hem dünyada hem de ahirette büyük nimetler vadetmiştir. Gerçek kurtuluş, Kur'an'a sımsıkı sarılmak ve Allah'ın rızasını her şeyin üstünde tutmakla mümkündür. Son olarak, her Müslüman'ın kendini sorgulaması ve şu soruları kendine sorması gerekir: Hayatımın merkezinde kim veya ne var? Kalbimde en çok kime veya neye yer veriyorum? Kararlarımı alırken kimin rızasını gözetiyorum? Bu sorulara verilen dürüst cevaplar, kişinin tevhid yolunda nerede durduğunu gösterecektir. Allah'a olan imanımızı pekiştirmek, şirkten arınmak ve katıksız bir tevhid inancına sahip olmak için durmaksızın çaba göstermeliyiz. Çünkü ancak bu şekilde, hem dünya hem de ahirette gerçek huzura ve mutluluğa kavuşabiliriz.
> "De: Şüphesiz dini ona halis kılarak Allah'a hizmet etmem emredildi. Ve bana teslim olanların ilki olmam emredildi. Ve Allah'a ortak koşanlardan olma." (Zümer Suresi, 11-13)

KİTAP İZLERİ

Küçük İşler Büyük Özgürlükler

Mert Başaran

Finansal Özgürlük Arayanlara Bir Dost Tavsiyesi Mert Başaran'ın "Küçük İşler Büyük Özgürlükler" adlı eseri, kişisel finansı karmaşık tablolardan ve anlaşılmaz jargonlardan arındırarak hayatın içinden bir
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön