KADERİ BOZUK PARA
İşte burada ömrüm son buluyordu. Hem de nerede? Bir kanalizasyon çukurunda! Halbuki kaç kere demişti annesi ona Olum ver şu pantolonun cebini dikeyim. Bak düşüreceksin telefonunu falan . diye. Yanıt hep aynıydı : Aman anne! Diğer cebime koyuyorum ben telefonumu. Eğer ısrar devam ederse Tamam, tamam! Akşama dikersin . 'le savuşturuluyordu annenin dırdırı. İşsiz güçsüz, babadan laf işitmemek için anneden harçlık alan, en büyük sorumluluğu akşam kahveden dönerken eve ekmek almak olan genç bir adamın cep harçlığı olmam yetmiyormuş gibi; şimdi de o yırtık cepten düşüp bir mazgala doğru yuvarlanıyordum. Ben ne bahtsız bir bozuk parayım! Çağdaşlarım en güzel cüzdanları şişirirken övünerek ya da benden yüzyıllar kadar yaşlı olanları müzelerde kurum kurum kurulurken; ben, zavallı ben, en trajik sonlardan birine kurban gidiyordum. Kaderin bana verdiği değerden zaten kaybetmiştim en baştan. Benle ne alınırdı? Hah, evet! İki sakız yada ucuzundan bir dondurma Bir bütün olabilmek için bile, benim gibi olan başkalarına ihtiyacım vardı.
Hayır! Biri beni fark etti! Eline aldı. Değerime bakmaksızın bana gülümseyip, beni cebine attı. İlk kez ısındı metalden kalbim; ilk kez sevdim yüzümdeki rakamları. Çünkü ilk kez ben de sevilmiştim ve kurtarılmaya layık görülmüştüm kaldırımlardan. Artık mutlu ve güvendeydim.
Kızın evi olduğunu tahmin ettiğim bir eve geldik. Evin salaşlığından öğrenci evi olduğu belliydi. Öğrenci takımını da pek sevmem; ama bu kız başka Evet, evet! Bu kız kesin başka Bir kere duyarlı. Benim hayatımı kurtardı. Bir dakika Beni , şıkırd diye bir kumbaranın içine attı. Aman Allahım! Sadakaların en aranan başrol oyuncusu ben Ben Şimdi kumbaralarda saklanacak kadar değerli olmuştum! Ekmek parasını tamamlamak için orada burada, mont ceplerinde, raf üstlerinde aranan ben, şimdi bir amaç uğruna vardım artık. Kim bilir hangi hayal için biriktiriliyordum? Kim bilir hangi güzel şeye ulaşmanın aracıydım? Araç? Ne aracı? Ben amacım! Hayallere, arzu edilen nesnelere giden yol benken, daha fazla benden olsun diye kaç kez çabalarını, kendilerini kölem yapmadım mı insanların? Yaptım. Ben çok değerliyim. Yüzümdeki rakamlardan, sırtımdaki gülümseyen adamlardan daha değerli Ulaşıldıkça, ulaşılmaz olan tek şey
Kız, her gün yenilerimizi ekledi üstümüze. Bu karanlık ve sıkış tepiş yerde güzellik uykumun keyfini sürüyordum. Ayda bir de, kız, yarı zamanlı işinden kazandığı maaşın bir kısmını hemen bizim yanımıza atıyordu. Çoğunlukla kağıt paralar oluyordu bu maaş günü atılanlar. Öyle düşerken şıkırd sesini çıkarmazlar, kumbaranın deliğinden geçerken yıpranırlar, kumbaranın içinde iki büklüm dururlar. Ne olduklarını sorsanız, övüne övüne Kağıt parayım derler. Peh! Ne benim kadar sağlamlar ne de havalı Zaten bu dünyada insanlar ne zaman kağıtlar üzerine yazılanlara değer verdiler ki E tabi haklarını yememek lazım en değerli kağıt parçaları bunlar; ama söyleyin bir felsefe kitabından, bir edebiyat klasiğinden ne farkı var bunların ilahi! Hepsi aynı hammadden Kitaplarda da harfler, rakamlar, resimler var bunlarda da Para dediğin altından, gümüşten, bilemedin demirden olur. Benim gibi
Ben, hayatımın rolüne hazırlanırken gün gün; rahatsız olduğum tek şey, bizi biriktiren kızla ev arkadaşının kavgalarıydı. Neredeyse her akşam tartışırlar, birbirilerini suçlar, bir çözüm aramaz, açık kollarlar, buluttan nem kapıp art niyet ararlardı her yapılanda. Hırslarını alamazlarsa da kapıları çarparlardı. Bence beni biriktiren haklıydı. Çünkü o, iyi ve duyarlı olansa; diğeri kesin, kötü ve suçlu olandır. Bana yakın olan iyiydi bundan eminim; e, o zaman diğeri kötü olmalıydı. Evet, evet; diğeri suçluydu. Şirret bir kızdı o. Terbiyesizin tekiydi canım!
Bir gün, uykumdan bir bağrışla uyandım : Böylece çekip gidemezsin! Bu ayın kirası nolacak? Yarın ödeme günü! . Çirkef olan , O da senin problemin! dedi umarsızca. İyi de bir aydır sen de burada oturuyorsun! Bu ayki kiranın yarısını ver öyle def ol git! dedi benimki son bir hırsla. Kötü olan intikamın yolunu bulmuş, benimkinin çaresizliğinin tadını çıkarıyordu : Geçen ay elektrik, internet faturalarını ben ödemiştim, onları daha vermemiştin bana. Üstelik geçen ay, eve yüz elli milyonluk alışveriş yapmıştım; oradan da düştüm! Hesap eşitlendi. Kirayı sen veriyorsun! . Benimki odasına girip kapıyı var gücünle çarptı. Hırsından yatağa atıp kendini ağladı. Ağlamaya tüm gece devam etti. Ne satınca para yapacak bir şeyi vardı ne de para isteyebileceği kimsesi Bizden başka hiçbir şeyi yoktu. Biz yarım kira ederdik; ama bir daha nasıl geri gelirdik? Başı ağrıyıncaya kadar düşündü bizi kiraya kurban etmemenin yolunu? Hatta gizlice evi boşaltıp kaçmayı bile Ama olmazdı ki öyle Kötü bir düşünce olarak geri attı o fikri beynin gizli yerlerine. Çare yoktu. Yurtdışı hayalleri şu güne kadar lira lira gerçekliğe yaklaşırken, şimdi sıfır kuruşa düşmüştü; yani koskoca bir hayale
Ya ben ne olacaktım? Kumbaradan hunharca çıkarılıp, basit bir kira mı olacaktım yani; vize harcı olmak varken ya da uçak bileti? Cimriden hallice, hacı bozması bir ev sahibinin ellerine mi sayılacaktım? Rutubet kokan bir evde, eskimiş ve az yıkanan bir pantolonun cebinde ekmek parası mı olmayı bekleyecektim yine? Hayallere giden yoldan bozuk paralığa mı düşecektim? Bu nasıl bir dünya böyle? İnsanlar bozuk! Kader bozuk!
Kaderi Bozuk Para
Kendine olduğundan daha fazla değer veren bir bozuk paranın hikayesi...