Kapadokya"da Zaman

yazı resim

Dupduru bir masal beldesinde uyur geçmiş zaman düşleri
Bir akşam güneşi, öper Kapadokya’nın sırma saçlarından
Peribacalarında gizlenir geçmişin yorganına bürünen efsaneler
Güzel atlar ülkesinde, yere çöker atı Büyük İskender’in
Kayaların tılsımı büyüler ruhları her gün batımında…

Gölgeler dile gelir mazinin köhne, karanlık dehlizlerinde
Büyülü taşlar selamlar seyre dalan meraklı bakışları
Vadilerden düne dair esrarlı sesler yükselir dembedem…
Yüreğim geçmişle bugün arasında iki eşit parçaya bölünür
Sükût kesilir taşların dili, lâl olur, tütmez bacalar zamane ocaklarında

İpek Yolu’nun taşlarını otlar bağlamış, atların nalları paslı şimdi
Ölüm sağılır göklerden, zaman değirmeni öğütür hatıraları
Birikir kaya diplerinde geçmişten bugüne akan gözyaşları
Tebessümler asılı kalır kayaların kovuğunda, sanrılar sarar benliğimizi
Bir görünür, bir kaybolur mazinin silueti taşların nabzında…

Masal desen masal değil, gerçek desen bir karanlık heyulâ
Üşütür içimdeki yetim hissiyatı akan kıvrımlı zaman nehirleri
‘Evvel zaman içinde’ diyesim gelir, suskunluğum düne nazar eyler
İklimler, simalar rengârenk, her zamanki gibi evrensel aşklar…
Toprak kucaklar tarihi, bir tatlı rüzgâr okşar vaktin güneş renkli saçlarını

Sevginin intiharında Kapadokya tutunur insanlığın güçlü kollarına
Zakkumların gölgesi değse de, gül bahçelerinde yine de açar iri güller
Kapadokya’nın viran vadilerinde şen şakrak gülücükler akis bulur
Bir kış vakti taştan evler sütbeyaz elbiseleriyle arz-ı endam eylerler
Yine kaderiyle baş başa kalır, güneş ve ay tutar ellerinden bu rüya şehrin…

Zamanla Anatolia, ‘Anadolu’ olur bir annenin şefkatli yüreğinde
Geçmişle gelecek kucaklaşır, dostluk kırar nefretin ellerini
Zincirler kırılır, paslı zincirler… Güvercinler konar gönül pervazlarına
Göreme’nin dört bir yanında barış, dostluk, kardeşlik rüzgârları eser
Aşkı müjdelemek için Kaf Dağı’nın ardından yola çıkar Zümrüdüanka kuşları

Sevdanın ateşi yanar yüreklerde, aşk solur Kapadokya tan ağarırken…
Yürek çadırlarında sessiz haykırışlar sükûtun ölümsüz çığlığı olur
Yaşamın taşlı ve ateşli güzergâhında yaşanır varlıkla yokluğun sinir harbi
Ürgüp’te bırakırım düne ve bugüne dair hüzne banılmış düşlerimi
Albümlerde saklarım bir geziden arda kalan buruk gülüşlerimi

M.NİHAT MALKOÇ

Başa Dön