I.
Geçmişin aynasında uyur da hatıralar
Sirkeci’de hasret dayanır yürek kapılarına
Bir gece mavisinde çalar kampana birden
Gider İstanbul deniz aşırı suların ötesine
İstanbul ruhumuzda kristalleşmiş heykel
Servilerin kuytusunda açan ölüm çiçeği
Abanır zaman bıçak gibi mekânın nirengine
Lâl olur her bir taşın, dillerin lâlüebkem
Seher yeli getirir tenin gül kokusunu
Yer gök geçmiş zamana, şehrayinlere hasret
Yürek coğrafyasında atar kalbim İstanbul
Leyla bile Mecnun’u aldatır bu şehirle
Yarar da donanmalar suları delik deşik
Kaynar cadı kazanı Beyoğlu’nun göğsünde
Eyüp’te her bir dua belâlara perdelik
Tenha vakitlerde sokaklar gelir üzerime
Altın boynuz, sunarken gümüş suya serenat
Özleyen bakışlarda yakar yürek yangını
Ay ışığı altında titrerken yakamozlar
Çamlıca’da yükselir, gökten süzülen bulut
Hazan bahçelerinde güller küle dönerken
Şahadet parmağını göğe diker mabetler
Dile gelir bir çocuğun elindeki kartpostalda İstanbul
Haydarpaşa garında sıla olur gurbetler…
I I.
Beyoğlu’nun arka sokaklarında çamura batar güneş
Ağa Camii’nde hıçkırıklara boğulur yasinler
Zaman taze bir gonca misali açılır sonsuzluğa
Üşür sokaklarda yetim güller, donar masum gülüşler
Küheylanlar koşar yüreğin sarp tepelerinde dörtnala
Buğulu camlarda dile gelir İstanbul peşi sıra
Akar bir ömür, Boğaz’ın serin masmavi sularında
Emzirir kaldırımlar ilikleri donan körpeleri
Ağlamaklı gözlerle bakma öyle İstanbul, yanar canımın özü
Satılır Eminönü’nde artık hayallerimiz ekmek arası
Gümüşten tüllerle ört namahrem yerlerini, sere serpe yayılma
Tünesin pervazlarında gönül kuşlarım çırılçıplak gecede
Cihangir ağlasın Kanunî’nin yerine üryan şafaklarda
Martılar yaşasın özgürlüğü köşe bucak derinden
Bir yetimin iç çekişiyle titresin Şişli’nin kızaran yüzü
Dilsiz bir kadının naralarıyla inlesin surlar tarihin izbesinde
Kirli saçlarında eğlensin bahar, türkü olsun her telin
Denizi kucaklasın Galata’nın gölgesinde gözyaşı döken balıklar
Öpsün bulutları, kucaklasın asumanı hüseynî ezan
Ruhumun zincirlerini kırsın, gölgemi eritsin aymaz haşmetin
Selamlasın kör vakitte Ayasofya’yı bir tutam güneş kızılı
Yeşil bahçelerdeki rüyalar hayra yorulsun, ortak olsun hüznüme
Göğü delen metaller kussun kinini taşın en sertine
Üsküdar’a giderken damlalar süzülsün bulutların yaşlı gözlerinden
I I I.
Isıtsın buz kesen hayallerimi bugün için sakladığım muhabbet yüzlü güneş
Avluların tınısı sarsın bozgun yemiş yüreğe vurulan kelepçeyi
Alnımdaki kıvrımların versin hesabını ağlayan şehir
Azalan umutlara çoğalan keder olmasın masum yüzün
Kuzguni karanlıkta Kuzguncuk hasreti gibi uzayıp gidersin
Kollarımdasın İstanbul, altın bir bilezik saflığında
Üsküdar suları mest olurken güneşin sararan busesinde
Çalkalanır durur günbegün mavi sular Boğaz’ın yayığında
Kadehimde yudumlarım İstanbul her gece seni
Kulağına fısıldarım sana dair masalların en güzelini
Gerdeğe girecek âşıkların masum heyecanıyla beklerim dönmeni
Çözerim bir bir içimde düğümlenen sedef kopçalarımı
Esrik bakışlarında kaybolmuşum, aşina hislerimin tanığı,
Yedi tepende heyula, binlerce cinnet gözbebeklerinde
Bahçelerine attığım tohumlar çürüdü boy vermeden
Sen ki gece gündüz sevda çeken kalp ağrımın sanığı
Güvercinler sabah akşam ‘hu’ çekse de kubbende
Cumbalara çıkmaz oldu melek kanatlı selviler
Geçmiş zamanın muradı oruçlu nefesimde
Sana yabancı atlılar habis habis gezinir durur tepende
İstanbul!.. Hayalini çeyiz sandıklarda sakladığım şehir
Al beni kollarına kıyamete kadar uyut
Taşımaz beden bu sıkleti, yedi tepende yedi his, damarımda akan zehir
Hiçbir şey yapamazsan, sana dair düşlerimi büyüt!...
M.NİHAT MALKOÇ