Kayıp Rüya Kumpanyası... Topal Köpek...

Topal Köpek...

yazı resim

Topal köpek. Ağzından damlayan salyalar. Dişleri dökülmüş ve tüyleri… Tüyleri yok. Aksayan bedeni bir sağa bir sola yalpalıyor yürürken. Solukları düzensiz, kimliksiz. Gözleri kan çanağı, belki de pınar. İniltiler kopuyordu ara sıra ciğerlerinden. Sonunda acı bir öksürük alıyordu tüm bedenini. Her şiştiğinde ciğerleri ve haliyle bedeni, yaraları biraz daha yırtılıyordu. Köpek ıssız caddede topallıyordu.
Topal köpek caddede. Siyah kentin tam ortasında. Hiç gündüz görmemiş bir gece. Duvarlar renklerini yitirmiş. Sanki geceyle boyamış her kaldırım ve sanki gökyüzü geceye boyanmış. Aksıyor köpek. Islak asfaltın üzerinde yorgun. Kıvrılmak değil derdi bir köşeye. Bir hedefi var onun. Renkler, belki cümbüş. Tıpkı Simurg’a aşık. Tıpkı kuşlar kadar dirayetli. Ama topal köpek. Şehir topal.
Bir cadde. Geniş, siyah, gece. Islak her taraf. Yerler, duvarlar ve gökyüzü. Hayır yağmurdan değil. Çünkü hiç yağmur yağmaz bu şehirde. Sadece sis. Ağır aksak mekanik seslerle dans eder duman. Ama yer ıslak, gökyüzü ıslak.
Çok uzaktan düzenli bir ses. Anlamsız. Köpek daha önce hiç duymadı bu sesleri. Nede olsa duyum eşiği ancak köpeği ilgilendiren şeylere izin veriyordu. Bu seslerde ne çelik vardı nede dişli. Akordeonun ahengi kadar berrak ama uzak. Topallamaya devam etti köpek, yürümeye devam etti. Biliyordu caddenin sonunda köprü. Bir arka bahçeye çıkıyordu. Kırık oyuncaklar var bu bahçede. Kolu kopmuş bebekler, üzeri kusmuk atlı karınca. Bir belirsizlikti yinede o köprü. Şehirden bakıldığında bir ırmak akıyordu karşıda, lakin geçildiğinde bir panayır alanının kullanılmış anı logarına çıkıyordu.
Bir istek duydu birden köpek. Gitmek ve bu şehre karşıdan bakmak. Gerçi görünmeyeceği besbelli. Gecenin içinde siyah bir şehir. Beyazın içinde beyaz aramak. Durdu köpek. Yanında durduğu büyük binanın en uç noktasına baktı. Yırtılan gökyüzünde bir siyah nokta. Şehre oradan bakabilir, sonra kendini siyahın içine bırakabilirdi; yada şehre karşıdan bakabilir kendini hiçliğinde içinde yaşayabilirdi. Belki de yaşamazdı.
Tekrar yürümeye başladı köpek. Aksak. Her adımında şehir uzaklaşıyor, siyah kalbine doluyordu. Her adımında şehir yerini hiçliğe bırakıyordu. Her adımında bilinmezliğin, hiçin içinde var oluyordu. Açlıktan açlık hissini bile unutmuş bedeni, o anda içinde oluşan duyguyu milyonlarca bifteğe değişmezdi. Köpek yoluna devam etti.
Durdu köpek. Köprünün tam ortası. Döndü arkasını. Sadece bir duman duvarı, arkası siyah. Sonra suyu dinledi. Köprünün altı balçık. Sus sesi arkadan geliyor. Köprünün diğer tarafından. Arkasını döndü; şehre, alemine, kendine.
Köprünün diğer tarafında çiftleşen bir çift at gördü. Hiçbir şey değiştirmedi onda. Baktı ve yürüdü. Nasıl ki erkek at köpeği görünce erekte sinden vazgeçmedi ve dişi at dudaklarını bükmekten kendini alıkoymadıysa, köpekte hiçbir şey hissetmedi. Sadece yürüdü. Sonra köprünü diğer yanı ırmağın kenarında durup tekrar şehre baktı. Solunda sevişen iki at. Şehir yoktu orada sadece beyaz bir duvar. Sis değil yalnız, daha somut,daha mat. Ağzından belki de son dişini tükürdü köpek ve arkasını şehre, siyaha, beyaz, mata döndü.
İşte hemen oradaydı oyuncaklar, akordeon sesi. Yürüdü biraz daha. Etrafta kimse yoktu. Tahta parmaklığın kırık yerinden girdi arka bahçeye. Yönünü akordeon sesi belirliyordu. Nerede yüksekse o yana topallıyordu. Köpek topaldı.

Kayıp Rüya Kumpanyasına Hoş Geldiniz…

Başa Dön