KEŞKE SÖYLEMESEYDİM KIZIMA (2).
O gün sadece dersi asmamışlardı, arkadaşlarını da atlatmışlardı. Cep telefonu da henüz icat edilmediği için kimse onlara ulaşamamıştı. Kızı “Anneciğim nerelere gittin yine” diye sordu. “Hiç” dedi kadın “Hiçbir yere”. Deniz çok neşeli bir çocuktu. Babası gittikten sonra tam bir yıl depresyonda idi, ancak güçlü bir çocuk olduğu için zaman içinde acısıyla baş etmeyi başarmış eski neşesine tam anlamıyla olmasa da dönmüştü. Üniversitede mimarlık okuyordu. Annesine “Babamda tam böyle mi kapatmıştı gözlerini anneciğim” diye sordu. Annesi soruya yanıt vermedi, gözleri yaşardı. Deniz annesinin gözlerine bir öpücük kondurup, “Hadi söyle Leyla hatun beni nereye yemeğe götüreceksin” dedi. Sonra güzel bir restorana gidip akşam yemeklerini yediler.
Leyla ertesi günü yine Kuğulu Parktaydı. Tekrar o güne gitti. O gün Ural’la el ele Kızılay’a kadar yürümüşler, yürümekten ayakları kabarmış ve ne hayaller kurmuşlardı. Sonraki günlerde derslerde birbirlerine mısralar yazıyorlardı. İkisi de edebiyattan özellikle şiirden çok keyif alıyordu.
“Ben Leyla
Karanlık gece
Sen Ural
Aydınlık gece
Ben Hilal
Gece karanlık
Sen Dolunay
Gece aydınlık
Ben Leyla
Berduş, aşık
Sen Ural
Nesin?
Söyle bana”
diye yazmıştı Leyla bir gün. Ural’ın cevabı ise;
“Ben de söylüyorum işte
Binlerce kez
Kör aşığınım
Seni seviyorum
Sevgilinim
Leyla’m”
diye yazmıştı. Ural Leyla diye seslenmiyor Leyla’m demeyi tercih ediyordu. Garip tesadüf Leyla’nın anlamı en karanlık gece iken, Ural’ın anlamı en aydınlık gece idi. Benim karanlığımsın derdi Ural bazen, Leyla ise bozulur, benim diğer adımda Nur derdi, istersen Nur de bana. Ural Leyla’yı kızdırmak istediğinde Leyla’m, mutlu etmek istediğinde ise Nur’um derdi. Mezuniyetten sonra Ural bir yıl Libya’da çalıştı. O günlerde e-posta yok günlerce mektup beklerlerdi, hep mektuplarda mısralar olurdu. Leyla Ege’nin, Ural ise Akdeniz’in çocuğuydu. İkisi de denizi çok seviyordu, o yüzden kızlarına Deniz adını vermişlerdi. Bir gün Ege’yi ve Akdeniz’i aşıp Atlantik okyanusuna yelkenle gitmeyi planlamışlardı, ancak gerçekleştiremediler.
Bir an o kötü haberini aldıkları güne gitti. Ayrıldıktan bir yıl sonra, Ural Antalya’ya gidip oraya yerleşmişti. Ancak bayramlarda kızını görebilmek için uçardı. Leyla'nın Ural’da en sevmediği özellik çok hızlı araç kullanmasıydı, o mendebur haberi öğrenene kadar Ural’a tek kızdığı nokta hızlı araç kullanması olup, bir tek o hususta tartışırlardı. “Bu hız seni öldürecek bir gün” derdi Leyla, aslında ölümü çok da yakıştırmadan kocasına, sadece onu biraz daha yavaşlatmak için.
O gün Ankara yakınlarında hızdan dolayı yoldan çıkmış ve çok ağır yaralanmıştı. Sıcak boğucu bir yaz akşamı Ural’ın cep telefonundan Leyla’yı arayıp, o kötü haberi vermişlerdi. Telefonu açan kişi “Ural beyin eşi misiniz?" diye aramış, Leyla buruk bir şekilde “Eski eşiyim buyurun, telefonu neden sizde” demişti. Fakat içine garip bir endişe ve alev düşmüştü. Telefonu açan bey “Özür dilerim, biricik eşim diye kaydedilmiş numaranız” demişti. Ve gerisi geldi, sonra hastanede geçen o acılı günler. Eşinde beyin ölümü gerçekleşmiş ve organlarını almak istiyorlardı. Leyla’nın hiçbir söz söyleme yetkisi yoktu. Kayın validesini hiç tanımamış, kayınpederini ise 10 yıl önce kaybetmişlerdi. Ural tek çocuktu, kardeşi yoktu. Ural’ın tek söz sahibi yakını kızı Deniz’di. Deniz babasıyla 6 aydır konuşmuyor, bayram için kendisine koşan babasıyla konuşmayacağını söylüyordu. 18 yaşındaydı. O nedenle babasıyla ilgili olarak söz sahibiydi. Ancak o kötü haberi aldığı andan itibaren ciddi bir depresyona girdi, hele ki organlarını almak istediklerini öğrendiği an.
"Asla" dedi annesine "Asla babamı parçalatmayacağım". Doktorlar ne yapıp edip babasının başka vücutlarda yaşayacağı ve organlarının bir işe yarayacağı konusunda Deniz’i ikna ettiler. Beş farklı kişiye can verdi organları. Leyla bu kişileri ne öğrenmek istedi ne de bu olayı kabullendi. Şimdi gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Yaşlıca bir amca Leyla’ya yaklaşıp “Ne oldu kızım? Yardımcı olabilir miyim? diye sordu. Leyla “Anılar ağlattı beni amcacığım, güzel ve hüzünlü anılar” dedi. Sonra teşekkür ederek gözlerini silip kalktı oturduğu banktan.
13 Ağustos 2012
Devamı yakında...