Körebe

Her söylediğim yankı olup neden geri geliyor Bu ne zor bir gece... Bu nasıl uyku aralığı; rüyalarımdan yırtarak evren kabuslarına tutulup da yakarcasına bedeni, eritircesine cismi...

yazı resim

Otlarım yanar, sensizlik nadasında toprağım...
Birazcık dinlensin, büyüsün yeşersin, gelmişin...
Hiç bir şey diyen bir cümlenin,
Ortasına terkedilmiş bir kelimeyim.
Öznesiz, zamansız, zarfsız, mektupsuz, adressiz!
Seni aradım dün, bir körebeyim
Çık ortaya no’lur, yaralarım iyileşsin!
Çok zaman geçti, çok zaman geçti
Haber vermeden gelme, zor olur!
Ürkerten anım kıskanır, ağlar belki
Ama ben ağlayamazsam gücenme ne olur!
Gözlerim bitti!
Dört yanım hasret, unutulmuş bir ada gibiyim.
Açıklarımda batmış, yüz binlerce gemi,
Limanı yorgun yastan!../

Teker teker ektim. Sulayıp büyüttüm. Annenin çocuğuna şefkatinden geldi umudum ve sevgim bir ulu çınar misali... Bekledim hem de çok bekledim. Her an gelirsin diye, her an hazır hissettim kendimi ve kalbim bu güneşe uzandı her daim. Otlarım yanar, sensizlik nadasında toprağım.

Gidişini hatırlıyorum. Kara bulutları toplayarak, ekinlerin üzerine bardaktan boşanırcasına bir deli yağmur. Ve bir deli boran kopardık.
O şarkılar ne anlatırdı, o türküler ne söylerdi. Şiirlerim neredeydi, yazılarım ne anlatıyordu... Komik ve acı tümcelerimi sararken tüm söylediklerim havaya karıştı ve “Hiçbir şey” diyen bir cümlenin ortasına terkedilmiş bir kelime gibi kaldım; Öznem yoktu, zamanım yoktu! Bundan da ötesi; zarfsız mektupsuz ve adressiz kaldım.

Seni aradım dün, bir körebeyim. Hiçbir zaman da bulamadım. Çık ortaya no’lur, yaralarım iyileşsin. Çok zaman geçti bilirsin.

“Zemheri soğuğu”na boyun eğiyor şehir...
Ve “yüzsuyumu dökerken” bir ömre; şimdi “yer demir, gök bakır” sanki...
İmkansız mı dersin?
“İmkansız deme” ne olur? Yaz bitti ne de olsa! Şimdi o koca paltoyu sarıyorum üşüyen bedenime... Eldiven atkım da var sert soğuklara, o kadar ıslattım ki yanaklarımı,
geldiğinde göremezsen bir damlacık şaşırma!
Seni aradım “her dün” ve ben bir körebeydim! Aradım, hep seyrine hayran kaldığım yıldızlara sordum. Bu “oyun”un en umutsuz dakikalarında bile “bulurum umudu”yla düşledim seni. Her defasında bulamayışın kahrını görmeden, söylediklerini tekrarlayarak, bazen haykırarak yineledim.
Bu yitik gecelerin kıvrımlarında o kadar çok söyledim ki şarkımızı,
geldiğinde söyleyemezsem kızma...
Bu gece de gözlerim kaydı, dayanamadım baktım... Sıra sıra dizilmiş, beni söylemiş gibiydi yıldızlar... Bir şiir gibiydiler hepsi; “son gecem olsa da görsem” diye, hasret ve özlemle, bir de tutkuyla baktım hepsine... O kadar büyüdü ki bu tutku içimde, vuslata aşık bir maşuk oluvermiş gibiydim ve o kadar derin bir bakıştı ki bu;
Geldiğinde bakamazsam gözlerine, ayıplama beni!
Tüm ferasetimle dikildim cumba dibine;
Kanımı damıttığım gecelerden biri daha ipil ipil akıyor. Görüyorum!
Görüyorum; beynimden dökülen her cümleyi, kalbime akarken görüyorum. Kalbime akıttığım her satırı savururken yıldızlara...
Bu ne zor bir gece...
Bu nasıl uyku aralığı; rüyalarımdan yırtarak evren kabuslarına tutulup da yakarcasına bedeni, eritircesine cismi...
Her söylediğim yankı olup neden geri geliyor ve ben hep korkuyorum
Geldiğinde gülmüyorsam darılma
Yüzümü duvara döndüm. Kollarımı birbirine kenetleyerek saymaya başladım.
1-2-3-4... “Gözlerimi açıyorum” dedim, ancak bir “tık” bile gelmedi senden!
5-6-7-8 yoksun...
ve 9’dan yukarıya doğru saymaya başladım.
Seni aradım dün, bir körebeyim. Çık ortaya no’lur, yaralarım iyileşsin! Çok zaman geçti, çok zaman geçti. Haber vermeden gelme, zor olur! Ürkerten anım kıskanır, ağlar belki!..
Ama ben ağlayamazsam gücenme ne olur! Ve gelirsen bil ki gözlerim bitti, gözlerim bitti...

Dört yanım hasret, unutulmuş bir ada gibiyim.
Açıklarımda batmış, yüz binlerce gemi,
Limanı yorgun yastan!..

Yorumlar

Başa Dön