Bir mahur bestenin nağmeleri ile uyandım. Mahmur gözlerimi açmaya çalışarak mahur notaların nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Aynı anda burnuma tanıdık bir koku çarptı. Bu kokuyu hemen anımsadım. Büyükannem kış gecelerinde limon kabuklarını yanan sobanın üstüne koyardı ve limon kabukları sevda çeken insan yüreği gibi kavrulurken, odayı efsunlu bir koku kaplardı.
Yatağımdan inip sobanın bulunduğu odaya doğru yürüdüm. Limon kabuklarının efsunlu kokusuna bu kez kahve kokusu karışmaya başladı. Bu koku da tanıdık bir yüz gibiydi adeta, hemen anımsadım.Dedem akşam yemeğinden sonra pencerenin önündeki divana çekilir ve büyükannemin elleri ile hazırladığı orta şekerli kahvesini yudumlardı. Gençliğinde aldığı pikaba şefkat ve titizlikle baktığı taş plaklardan birini koyardı. Yine o taş plaklardan biri çalıyordu ve beni dedemin en sevdiği şarkının nağmeleri uyandırmıştı..
Zülfündedir benim baht-ı siyahım
Sende kaldı gece gündüz nigahım
İncitirmiş seni meğer ahım
Seni sevdim, odur benim günahım
Dışarıda yağmur vardı ve damlalar camları usulca çizmeye başlamıştı. Büyükannem, dedemin kahveyi bitirdikten sonra bir kaç yudum aldığı suyu, avucunun içinde kristal bir kalbi taşır gibi getiriyordu.
Kapının kenarını kendime siper ederek onları seyretmeye devam ettim.
Dedem elektrik ampulünün suni ışığını hiç sevememişti. Yine gaz lambası yakmaya devam ediyordu. Yıllarca gaz lambasının isli ve hüzünlü ışığına alışmış olan yorgun gözbebekleri, yanan gaz lambasının titrek ışığında
hareleniyordu.
Gözlerim hala mahmurdu, hala kapıda duruyordum ve hala o taş plak çalıyordu. Dedem ve büyükannem sokaktaki kavak ağaçlarının rüzgar ile salınışını seyrediyor, rüzgarın yapraklar arasından geçerken çıkardığı ıslığı dinliyorlardı. Dedem filtresiz birinci sigarasından bir tane aldı ve aheste hareketler ile yaktı. Büyükannem şimdi de sanki nakış işler gibi meyva soyuyordu. " Bir sipsi de bana yakıver Ahmet efendi " dedi büyükannem. Dedem bir sigara daha çekti paketten, yaktı ve büyükannemin dudaklarına uzattı. " Buyur bakalım sipsini Behice hanım " dedi. Bir Çerkez olan büyükannem sigaraya "Sipsi" derdi.
Kapıdan içeriye bir adım attım. İkisi aynı anda beni fark ettiler ve bir anda göz göze geldik. Dudaklarında ve göz bebeklerinde ansızın bir tebessüm belirdi. Aynı anda ikisinin de göz pınarlarında birer billur tanesi çıktı ortaya ve taştı yanaklarına doğru. Onlara doğru bir adım attım. Birbirlerinin gözlerine baktılar. Büyükannem elini dedemin elinin üstüne koydu. Sonra yine bana doğru baktılar, dudaklarından silinmeyen o hüzünlü tebessüm ile ve yine aynı anda gözlerini kırptılar sadece bir kez. Sanki, " Seni seviyoruz " dediler hiç konuşmadan. Onlara doğru koşmaya başladım. Tam onların kollarına atılacaktım ki taş plak sustu, şarkı bitti ansızın..
O an, yeniden uyandım. Ama bu kez ne o mahur şarkı vardı kulaklarımda, ne de limon ve kahvenin efsunlu kokusu. Hemen yatağımdan inip onların olduğu odaya koştum yine. Pencerenin önü boştu, dedem ile büyükannemin oturduğu divan da yoktu. Divanın yerinde pahalı kumaşıyla lüks bir koltuk duruyordu. Gaz lambasının yerinde pırıltılı bir abajur duruyordu. Gaz lambası kitaplığın dip köşelerinden birine süs olarak konmuştu. Pikaptan tarafa baktım. Bir tek o yerinde duruyordu, o da antika sayıldığı için. Dedem bu dünyadan göçtüğünden beri kapağı bir kez dahi açılmamıştı. Sobanın olduğu tarafa baktım. Soba da yerinde yoktu. Sobanın yerine duvarlarda radyatör petekleri asılıydı. Dedemi hayatta bir gün bile yalnız bırakmayan ve ardı sıra göç eden büyükannemin yokluğu gibi, limon kabukları da yoktu.
Dedem ve büyükannemin bu dünyadan göçmelerinin hemen ardından, ailem evi kendi zevklerine göre yeniden düzenlemişti.
Camdan dışarı baktım. Ne yağmur vardı ne de camda ki çizikler. Kavak ağaçlarının rüzgarda çıkardığı ıslık da duyulmuyordu. Kavak ağaçlarınınolduğu arsa yerini artık yerini dev bir apartmana bırakmıştı.
Yatağıma dönmeden önce dedemin gaz lambasını kaldırıldığı yerden indirdim ve yaktım. Yıllardır kapağı açılmayan pikaba, dedemin en sevdiği taş plağı koydum.
Zülfündedir benim baht-ı siyahım
Sende kaldı gece gündüz nigahım
İncitirmiş seni meğer ahım
Seni sevdim, odur benim günahım
Yastığıma başımı yasladığımda, burnuma limon kabukları ve kahvenin efsunlu kokusu geliyordu..