İki çocuk bir tabaktaki çorbayı içiyor, anne, kucağındaki bebekle diğer tabaktaki
çorbayı. Anne, önce kaşıkla ağzına götürüyor, ılıtıyor ve bebeğe yediriyor. Sonra yine...
Masa, muşambayla kaplıydı ve ışıldıyordu gün ışığında.
Üzerlerinde, rengarenk, ustaca işlenmiş envayi çeşit meyve ve çiçek resimleri.
Bebek, gözlerini masaya yöneltmiş, o minik elleriyle dokunmaya çalışıyor,
annesinin ısrarla ağzına götürdüğü kaşığı reddediyordu artık.
Kendini zorluyor, yetişemediğinde huzursuz mırıldanıyordu. Annesine sırtını vererek
ileri atıldı. Muşambaya bir daha inatla dokunmak istedi minicik elleriyle.
Sonra bir daha... Başaramayacaktı. Tüm gücüyle, çığlık, ağlama karışımı sesler
çıkarmaya başladı. İki minik diş kendini gösteriyordu her bağrışında. Uçları henüz belirmiş iki
bembeyaz minik diş...
Her çığlığında masada gölgeler oluşuyor, avuçlarını uzattığında muşambaya,
gölgeler hızla yok oluyordu. Masa ışığa doyuyordu adeta.
Ellerini her uzatışında bir meyve rengiyle birlikte o minicik ellere kendini uzatmaya başladı.
Meyveler ve aralara serpişmiş çiçekler birer birer masadan ayrılıyor,
muşamba, bebeğin sevinçli bağrışına daha bir ışıyarak karşılık veriyordu.
Bütün meyveler yerçekimsizdi artık. Muşambadan hızlı ve kesin ayrılıp, havada,
o minik ellerin etrafında dönendiler. Bir tek muşambanın anladığı mutlu sözcükler çıkıyordu ağzından.
çiçekler ise parıldayan gülüşüne doluşuyordu.
HAFİK 2006 -şiir taşmaları-