İslam, bireylerin inanç, ibadet ve ahlaki yaşamlarını şekillendiren, evrensel bir öğreti olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, bu öğretiyi her birey farklı derecelerde benimsemiş ve yaşamıştır. Bu bağlamda, İslama olan yaklaşım, kişilerin inançları, dünyaya bakış açıları ve yaşam pratikleri doğrultusunda değişkenlik göstermektedir.
"Müslüman" terimi, Arapça kökenli olup "teslim olan" anlamına gelir. Bir kişi Müslüman olduğunda, Allahın birliğine ve Peygamber Muhammade inanarak İslamı kabul etmiş olur. Ancak, Müslüman olmak, yalnızca inançla sınırlı kalmaz; bu aynı zamanda kişinin hayatını Kuran ve sünnet doğrultusunda düzenlemeye çaba göstermesi anlamına gelir. Müslüman, yolun başındaki bir bireydir ve Allaha teslimiyetini içselleştirmiştir. Bu kişi, Kuranı öğrenmeye, hikmetini kavramaya ve hayatına uygulamaya başladığı bir dönemdedir. Ancak bu kişi, henüz imanını tam manasıyla derinleştirmemiş, inançlarını tam anlamıyla yaşam tarzına dönüştürmemiştir.
Kuranın hükümlerini kabul etmek ve bu hükümleri yaşamaya başlamak, bir Müslüman için önemli bir adımdır. Ancak bu, her zaman tam bir iman değil, iman etme çabası olarak değerlendirilmelidir. Müslüman, dinî yaşamın pratiğinde ilerleme kaydederken, zamanla daha derin bir inanç ve anlayış geliştirebilir.
"Mümin" kelimesi, Arapça "iman etmek" fiilinden türetilmiştir. Mümin, yalnızca inançla kalmayıp, bu inancı yaşamında en yüksek düzeyde bir samimiyetle uygulayan kişidir. Mümin, kendisini Allaha adar, her hareketinde Allahın rızasını gözetir ve İslamı en derin şekilde yaşamaya çabalar. Bir mümin, dünya hayatında sadece Allaha yönelir ve içsel bir huzura ermek için İslamı sadece bilmekle kalmaz, her yönüyle yaşar.
Mümin, Kuranın içindeki hikmeti, anlamı ve derinliği tam olarak kavramış bir kişidir. Her türlü dünyalık arayıştan sıyrılarak, sadece Allahın emirlerine itaat etmek ve Onun rızasını kazanmak için çabalar. İslamın tefekkürüne dalarak, yaşamını bu öğretiler ışığında şekillendirir. Mümin, aynı zamanda insanlığa hizmet etmek, toplumsal fayda sağlamak ve İslamı yaymak için de gayret gösterir.
İslamcı terimi, daha geniş bir perspektife sahip bir kavramdır. İslamcı, sadece bireysel bir inanç ve ibadetle sınırlı kalmaz, tüm hayatını, toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasi alanlarda İslama göre düzenlemeye çalışan kişidir. İslamcı, her türlü politik ve sosyal meseleyi Kuran ve sünnet ışığında değerlendirir, dünyadaki gelişmeleri İslamın temel ilkeleriyle karşılaştırarak bir tutum alır.
İslamcılığın temelinde, İslamın sadece bireysel bir inanç sistemi olmanın ötesinde, bir yaşam tarzı, toplum düzeni ve devlet yapısı oluşturma hedefi yatar. İslamcılar, İslamın hükümlerini, toplumsal yapının her alanına entegre etmek için çalışırlar. Bu bağlamda, Said Nursi ve Necmettin Erbakan gibi büyük şahsiyetler, İslamı sadece bireysel bir inanç olarak değil, toplumun her alanında rehberlik eden bir sistem olarak benimsemişlerdir.
Müslüman, Mümin ve İslamcı kavramları arasındaki farklar, kişinin inanç seviyesine, toplumsal sorumluluğuna ve İslamı hayatta ne şekilde uyguladığına göre belirginleşir. Müslüman, yolun başındaki kişi olup, imanla birlikte yaşamını şekillendirmeye çalışırken, mümin, bu inancı içselleştirip, her yönüyle yaşamını Allaha adayan bir bireydir. İslamcı ise, İslamı yalnızca bireysel bir inanç değil, toplumsal bir düzenin temeli olarak benimseyen kişidir ve toplumsal sorunlara İslamın öğretileri doğrultusunda çözüm arar.
Said Nursi ve Necmettin Erbakan gibi önemli şahsiyetler, bu üç kavramı bir arada taşıyan figürlerdir. Onlar, sadece bireysel imanlarını değil, toplumsal yapıyı da İslama göre şekillendirmeye çalışmış ve çağdaş dünyada İslamın nasıl bir toplum düzeni inşa edebileceğini göstermişlerdir. Bu kavramların derinlikli bir şekilde anlaşılması, İslamın sadece bir din olmanın ötesinde, bir yaşam düzeni ve toplumsal bir sistem olarak nasıl şekillendirilebileceği konusunda önemli bir ipucu sunmaktadır.
