Namus; muhtemelen İbranice'den diğer dillere geçmiş olan bir kelime. Arapça'da nâmûs, Süryanice / Aramice'de nimus, Eski Yunanca'da nomos olarak kullanılıyor. Namus kavramı her dilde, bir toplumun onurlu yaşaması, başkalarına zarar vermemesi, kadim yasa anlamında kullanılmakta. Namus kavramı güncel yaşantıdaki algı dikkate alındığında kişilerin cinsel istek ve arzularını kontrol altında tutma ve korumaları anlamında kullanılıyor.
Namussuz kavramı da doğal olarak namus kavramının içerdiği unsurlardan yoksun olanlar için kullanılmakta...
Ben, namus kavramına daha farklı bir yaklaşım içindeyim. Namus, mensubu olduğu toplumun değer yargıları dışında, üzerinde yaşadığı vatan ya da yurt dediğimiz toprak parçasını gelecek nesillerin daha rahat yaşaması için ellerinde tutan ve kendi hayatlarını hiçe sayarak koruyan kişilerin mirasçılarına yakışır biçimde davranış gösterip, onlara sahip çıkmak olarak değerlendiriyorum.
Namussuz bana göre üç farklı yapıda karşımıza çıkıyor; biri içinde yaşadığı toplumu birleştirenlere ve üzerinde yaşadığı toprakları yurt yapanlara ihanet edenler, biri bu ihanete destek verenler, bir diğeri ise sessiz kalanlar.
İhanet içinde olanlar herkes tarafından bilinen namussuzlar olduğundan bunların tehlike boyutları arkalarına aldıkları güçle sınırlı... İhanet içinde olanlara destek verenler, faili meçhul dosyalar gibiler; bunların kimlikleri açık olmadığından, iktidar değiştikçe destek verdikleri de gördükleri güçle orantılı olarak değişmekte. Asıl tehlike de bunlar. Gerçek vatanseverlerin sürekli önlerine geçerek onların hak ve hukukuna sahip olmayı başarmışlardır. Dolayısıyla gerçek vatanseverler bu yaratıklara karşı çıktıklarında da sürekli vatan haini muamelesi görmüşlerdir.
Ve ihanet içinde olanlar ve onlara destek verenler karşısında hiçbir tavır sergilemeyenler... Victor Hugo "Sefiller" romanında "Namuslular da namussuzlar kadar cesur olmalıdır" diyor. Eğer cesur değillerse, namussuzlarla aynı saftalar demektir.
Müslüman, Abdullah Bin Mesut gibi, dürüst ve hakkı gözetmeyenin yüzüne haksız olduğunu söyleme cesaretini gösterebilmelidir. Bir vatansever, vatanı üzerinde oynanan oyunlar karşısında seyirci kalmamalı ve gereğini gücü ölçüsünde, hayatını ortaya koyarak yapmalıdır (ki Çanakkale savaşında birçok okul mezun verememiş, on beş yaş altı vatanseverler şehit olmuştur). Sosyalist biri kendi toplumunun ve sahip olduğu yurdun yok olmasına seyirci kalamaz, kalırsa sosyalist olmaz. Olsa olsa vatan haini olur. Bir ülkücü için de durum bundan farklı değildir.
Bu yazı umut ediyorum ki, amacına ulaşır. Kim hangi kategorideyse, onun gereklerini yerine getirecek bilgi ve cesarete sahip olarak yaşantısını sürdürmeye çabalar.
1 Eylül 20
Gölcük