19 Nisan
Günlerden Salı
Esen söyledi telefonda
Bozulmuş sacayağı
Üç idik
İki kalmışız..! ! !
Ah benim güzel arkadaşım, can arkadaşım,
Bu kadar baharken, aylardan bu kadar Nisan'ken ve ağaçlardan üzerimize bunca çiçek yağarken..! ! Şaka mı şimdi bu? ? ?
Ne çok gözyaşım varmış meğer! ..Tamam bilirim bu Nisan'ı.. yağmur ayı.. Ama bu yağmur, bahar yağmuruydu.. Hüznü sulamazdı... Daha değildi sanki.. İçimizde filizlen 'geçecek' umutlarının o suya ihtiyacı vardı..
Anneannem derdi ki; Nisan aynı zamanda da gül ayı.. Güleç olur Nisan'da doğan.. Ah benim canım arkadaşım Edibem.. Ya Nisan'da ölen? ? ? ? Ya asıl ardında kalan? ? ?
Hadi şakay dı de! ! !
Hastalığıma verin, 19'u olmuş ama ben 1'i sandımdı.. Nisan şakası yaptım de..! !
Benim muzip şakacı arkadaşım,
Bize ne çok şaka yaptın..Nöbetlerimin en civcivli anında telefonda sesini değiştirir, en olmadık ilaçlar sorar ardından kahkayı basardın.. Ya Esen'e de bana da ayrı ayrı yutturduğun doğum günü şakaların.. Eczanelerimize gelen kocaman çiçekler üzerinde, gizemli birinden gelmiş izlenimi veren kartların.. Benimkin de şöyle yazıyordu; 'Doğum günün kutlu olsun neşeli kadın'.. Yeterince merak ettirdiğine inandığında, bir muzur gülüşle 'söyleyin bakalım kimmiş gizli hayranınız' diye arardın.. Hadi yine ara kahkahamız birbirine karışsın..
Tam da 24 Nisan'dı.. Esen'i ziyarete gitmiştik.. Minik bebeği de Esen'de çok sağlıklı, çok güzeldi. Hastaneden çıktık.. Öyle mutluyduk ve öyle bahardı ki; ikimizde dönmek istemedik eczanelerimize.. Birbirimize bakıp aynı anda;
-Teyze olduk kutlayalım diye bağırdık. Ve hemen hastanenin bitişiğindeki kebapçıya dalıp, (yanımızda Esen olmadığından sanki biraz da suçlanarak) kendimize yemekler ısmarladık. 4 gün kaldı minik Bahadır'ın 4. yaş gününe
Lütfen Edibe
Hadi şaka de..
Nasıl derim ben Bahadır'a Edibe teyzen bu yıl yok diye
Ve Meral'in doğum günü.. Tarihini şimdi unuttum galiba yazdı. Esen sen ben Meral bir yerlere gitmiştik kutlamaya.. Bizim sevgili ince düşünceli Meral'imiz biraz abartmış, kendi yaşgününde bize armağan olarak cıvıl cıvıl birer terlik almıştı.. Üstüne üstlük birde çaktırmadan hesabı ödeyince senin herzaman ki şakalarına maruz kaldı.. Başkasının kullandığı bir arabada seyahat edemediğinden hepimizi yine sen götürmüştün o gün.. Ve her zaman ki gibi eczanelerimize dağıttın.. Biraz işin mi var dı bilmem, Esen'le beni bu defa sokağın içine girmeden hemen yolun ağzında bıraktın.. Yarım saat kadar sonra ikimizi de arayıp dedin ki;
- Sizi sildim arkadaşlıktan.. Hangi doğum gününüzde bana terlik aldınız? ? Bunca yıl sizinle vakit kaybetmişim.. Karşılıklı bastık yine kahkahayı..
Ben de dedim ki sana;
Belliydi zaten bizi sokağın başında arabadan atmandan..! !
Ah benim güzel arkadaşım, yiğit arkadaşım,
Daha dostluğumuzun yürünecek ne çok yolu vardı? ?
Oldu mu şimdi.? Yine bizi sokağın başında bıraktın..
Ne çok dalga geçmiştiniz benim yeşil kocaman taşlı yüzüyümle.. Esen demişti ki;
-Bunu herhalde Zümrüt-ü Anka kuşunun ağzından aldın.
- Hayır demiştim ben de.. hayır. Sabah yeşil bir eşarp taktım. Baktım tek başına iyi durmuyor. Bu eşarp bir yüzük istiyor dedim Eczaneye gelmeden Armada'ya daldım. Oradan aldım.
Dedin ki;
- Kız Esen senin de benim de bir sürü eşarbımız var. Biteki bile yüzük istemez. Bu Yıldız'ın eşarpları yüzük ister böyle enteresan
Can arkadaşım Edibem,
Tehditse tehdit
Beni sizin gözünüzde Yıldız yapan, yüzük, küpe, eşarp ne varsa hepsini sakladım. Sen şakaydı diyene kadar ahdettim hiç birini takmayacağım..
Kazdağlarını hatırlıyormusun canım. Bak yine ya Nisan ya Mayıs ama kesin bahardı. Eşimin can dostu sınıf arkadaşı Ömer'lere misafir olduk körfezde. Büyülü gibiydi zaman ve mekan.. Keyifli bir akşamdı. Ömer dalgınlıkla sana 'birader' diye hitap etmişti.. Kalabalıktık. Herzaman ki hazır cevaplığınla;
-Söyle bacım deyiverdin..
Kaz dağlarının doruklarından, içtiğimiz şaraba karıştı ve körfeze dökülüp denize indi bir gün batımında kahkahalarımız..Günlerce güldük. Orada kaldığımız 3-4 gün boyunca Ömer sana birader, sen ona bacım dedin durdun. Sonraları hep seninle tekrar körfeze gitme planları yaptık
Tesadüfe bakarmısın? : Esen'in 'iki kaldık' telefonundan yarım saat kadar önceydi sanırım.. Eşim aradı; Ömer bir iş için Ankara'ya geliyor bu akşam diye.
Hadi kalk benim güzelim, canım arkadaşım.
Nolur şakaydı de.
Söyle Bacım Ömer'e
Yapsın hazırlığını de
Nisan olmazsa Mayıs olur geleceğiz bu bahar körfeze
Ah benim efe yürekli mert arkadaşım,
İnce fikirli can arkadaşım,
Her zaman ki gibi sen akıl ettin di yine. O büyük felaketten, Ağustos depreminden birkaç gün sonraydı.
-Bize gereksini mi vardır insanların dedin. Eczacı odasını arıyayım bizi bir yerlere göndersinler gönüllü. Bana eşlik eder misin?
Ertesi gün Adapazar'ında aldık soluğu. Gece devlet hastanesinde sabahladık.. Sabah şehri dolaştık seninle.. Enkazlardan birinden sarkan bir masa örtüsüne takıldın kaldın.. Aynısından benim de var diye. Benimse takılıp kaldığım fotoğraflardı. Onca ölüm onca acı içinde ben de fotoğrafların yok oluşuna dayanamadım.. Sevdikleri ölmüştü insanların. Ve bir fotoğraf albümü bile kalmamıştı enkazlardan..
-Ya demiştim insan çok özlerde hayalini gözünün önüne getiremezse.. Bir fotoğrafı bile olmayacak ellerinde..
Edibem canım..
Çok fotoğrafın var elimde.
Hayalinse gidecek gibi değil ne gözümden, ne gönlümden.
Ama ben gerçeğini istiyorum hayalini değil.
Farkındayım aslında
Olan biten ne varsa ne hayal ne şaka
İnadına gerçek
İnadına sahici
Ve bir o kadar yakıcı
Çok ağır bir keder asılı kaldı bugün boyunlarımızda
Yükümüz ağır
Ağularımız acı
Daha değil di..! !
Ben Nisan'a
Ben bahara güvenmiştim oysa.
Yağmur mevsimi de olsa
Bunca çiçek yağarken başımıza
Kırağı yağmazdı bahar bahar nasıl olsa..
Alacağın olsun
Kalan günlerin tümüne kırağı düşürdün
Demiyeceğim.
Her günümüze düştü
İnce fikirli,
Kahraman düşünceli,
Fedakar özverili
IŞIKLARIN
Can arkadaşım,
Efe yürekli yiğit arkadaşım,
Benim şakacı güzel arkadaşım
Nurlar içinde yatasın
Bol olsun
Ve her daim üstüne yağsın
IŞIKLARIN
20 Nisan 2005
]