ODAM
Nedendir bilmem, üzerime bir bez parçası bile takmadan çıplak girmek istedim bu odaya. Bir taraftan yüreğimin hemen üstünde bir kasılma hissetsem de, diğer taraftan odanın içindeki eşyaları göreceğim için acele ediyordum. “Acaba görünce üzüleceğim ya da korkacağım eşyalar varmı ?” diyerek iç geçirdim.
Göğsümdeki kasılmayı azaltmak için derince nefes alarak odamın kapısını araladım. Her yer temiz , düzgün ve tezatlık doluydu. Beyaz duvar kağıtlarına bakarken, karanfil kokusunu içime çektim. Korkarak pencerenin önüne geldim. “Bu ne lan” diyerek geriye doğru sendeledim.
Pencerenin bir yarısında ,patlayan büyük bir yanar dağın, yanan gökyüzüne doğru hışımla fırlayan lav ları, bir diğer yarısında ise kumsala bitişik , muhabbet kuşları nın şakıdığı bir bahçe gördüm. Korkudan gerilen sırtımı dikleştirerek “İşallah yanardağ bahçeye zarar vermez” diyerek iç geçirdim. Yanar dağ dan çok korksam da sönmesini istemediğimi düşündüm.
Arkama döndüğümde ipad imi kucağıma alarak, 170 ekran televizyonumun önüne oturdum. Tabletimi açar açmaz eşimin resimlerini görerek odanın temiz kokusunu içime çektim. Pencerenin bahçeye bakan kısmından burnuma gelen deniz kokusu hoşuma gitti.
Pencerenin, cehenneme benzeyen kısmını perde ile örtmek istesem de, bir yanım bana bahçeyi korumak için kötü manzaraya katlanmak zorunda olduğumu söylüyordu. O kısma bakmadan ayağa kalktım. Odanın ortasında duran bambu sehpanın üstündeki çürümüş elmaları fark edip “Hala neden kurtulamadım şunlardan” diyerek burnumu kapadım. Vakti gelen hiçbir şeyin odadan çıkmadan bozulmuş olduğunu görünce biraz hayıflandım.
Bozulmuş veya ölmüş olan tüm çiçekleri odadan atmak için kucağıma aldım. Nedendir bilmem ama bazılarının da kalmasına göz yumdum.
Gariptir , odamda her hangi bir evcil hayvan olmadığını fark ettim . “Ama büyük bir televizyonum var” diyerek çıkış kapısına doğru yürümeye başladım. “Sanki izlemek, hissetmekle aynı şeymiş gibi” diyerek odama son bir kez daha baktım.
MEHMET BURAK YÜKSEL