Ötzi'yi Habil Öldürdü

Habil ismi, tarihteki meçhul iki(!) Ademoğlundan birine nasıl din alimlerince verilmişse; Ötzi ismi de Alplerdeki buzulda 5300 yıl saklı kalan bir cesede, bilim insanlarınca verilmiştir. Şayet tarihte avcı (çoban) bir Habil olduysa Ötziyi de öldürmüş olma ihtimali de yüzde yüzdür. Çünkü Ötzi, bir avcının attığı ok yüzünden ölmüştü Bu inceleme ve eleştiri yazısının girişi; Ötziyi Kim Öldürdü? öyküsüyle başlayan ve Tarihte Mülkiyet Kavgası-1 konusunu inceleyen makalemin devamıdır. İsteyen 1. bölümü blogtan okuyabilir http://kazimbayar.blogspot.com/2012/07/tarihte-mulkiyet-kavgasi-1-otziyi-kim.html

yazı resim

TARİHTE MÜLKİYET KAVGASI-2

Ötziyi Habil Öldürdü

Başlığı okuyup da;
Ötzi de kimmiş kardeşim, ne demek istiyorsun? Habil, Hz. Adem (as)ın küçük oğludur; masum ve maktuldür, hiç katil olur mu? Onu öldüren kardeşi Kabildir. dediğinizi duyar gibiyim
Dinler tarihi konusunda doğruya ulaşmak istiyorsanız; Tevratın verdiği bilgilerin tersini düşünmelisiniz. Bu nedenle Ademoğulları hakkında Tevratta verilen bilgilere tersinden bakmak faydalı olacaktır.
Habil ismi, tarihteki meçhul iki(!) Ademoğlundan birine nasıl din alimlerince verilmişse; Ötzi ismi de Alplerdeki buzulda 5300 yıl saklı kalan bir cesede, bilim insanlarınca verilmiştir.
Şayet tarihte avcı (çoban) bir Habil olduysa Ötziyi öldürmüş olma ihtimali de yüzde yüzdür. Çünkü Ötzi, bir avcının attığı ok yüzünden ölmüştü. (1)
Kuranı Kerim, Ademoğullarının Tevratta tahrif edilen öyküsünü (kıssasını) Maide suresi 27. ayette şu girişle düzeltmeye başlar;
Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), Andolsun seni öldüreceğim dedi. Diğeri de Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder dedi.
Kuranın bu ayetinde geçen gerçek (bil-hakkî; بِالْحَقِّ) sözüyle başlayan haber/bilgiler, tarihsel/arkeolojik bulgulara ve sosyal antropolojiyle örtüşen bir referansa doğru gider. Bu yüzden ayeti daha iyi anlamak için Tevrata değil de tarihe bakmak gerekir.
Evet, ayette de görüldüğü gibi Kuranda Hz. Ademin oğullarının adı geçmez. İslami kaynaklara yerleşmiş olan bu Habil ve Kabil adı; Tevrat ilhamlı isimlerdir.
Birinci bölümde de sözünü ettiğimiz Ademoğullarının (dini kaynaklardaki) uğraşıları/meslekleri için, sosyo-ekonomik durum olarak yanlış birer (ters konumlarda) misyon tanımlaması yapılmıştır. Yani cinayeti işleyen avcıdır (çoban); öldürülen ise çiftçidir demiştik. Aslında Ademoğullarının (ilk insan topluluklarının) isimlerinden çok, içinde oldukları ekonomik faaliyetlerin konusu önemlidir. Çünkü ekonomik faaliyet tutumu, siyasal ve sosyal yapıları belirler. Verili tarih incelendiğinde uygarlık öncesi ve hemen ardından gelen dönemdeki iktisadi faaliyetlerin ne olduğu da artık kesin olarak bilinmektedir. Bu yüzden Kuranın bu ayrıntıları vermesine gerek yoktur da diyebiliriz
İslamın ilk dönemindeki Arap din âlimleri, (Kurandaki Semitik/İbrani kökenli; Yecüc-Mecuc, Harut-Marut isimlerindeki gibi) ikilemli/birlikte kullanılan ve ses uyumlu türemiş isimlere benzeştirerek, algıda dinselleştirme yoluyla Kabil ve Habil ad sözcüklerini tefsir kavramları arasına yerleştirmiş olmalılar. Kuranı Kerimde olmayan bu isimler, aslında birer sembol olarak; anlamı veya tanımı kısaltma (özleştirme) açısından da yüz yıllar boyunca Kuranda varmış gibi oldukça kullanışlı olmuştur. Şayet bu isimler gerekli, belirli ve gerçek kişiler olsaydı (örn. Hz. Nuh, Hz. Yunus, Hz. Musa -as- vd. gibi) bunlar da Kuranda mutlaka bildirilirdi
Habil ve Kabil isimleri, dini literatürümüzde tavizsiz bir saplantıyla kullanılır. Kabil adı, Yahudi kaynaklarında Kain ya da Kayin ismiyle çiftçi olarak; küçük kardeşi Habil ise çoban diye geçer.
İnsanlığın bilinen/verili iktisat tarihine bakıldığında bu iki sembol ismin, geçmişin bilinen iki temel geçimlik faaliyetinin birer tarafları olduğu görülür. İnsanlığın sosyo-antropolojik sürecinin bugüne getirdiği ekonomik ve siyasal düzenlerin kökenini, en iyi açıklaması bakımından bu iki farklı tutum büyük önem kazanmaktadır. Tarihte; insan topluluklarının önce avcılık, ardından da tarıma dayalı bir üretimle beslenme/yaşam tarzına geçtikleri yaygın ve kabul gören bir veridir. Bu yoruma en güçlü desteği/kanıtı, insanlığın başlangıçta tek toplulukken sonradan iki farklı topluma ayrılmış olduğunu Kuranda; Yunus suresi 19. ayette de okuruz;
İnsanlar bir tek ümmettiler, sonra aralarında ayrılığa düştüler; şayet Rabbinden, daha önce bir takdir geçmemiş olsaydı, ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu.
Bu yüzden mülkiyet kavgasının merkezinde olan Ademoğulları; avcı ve çiftçi şeklinde birbirlerinden ayrışan ve çatışan tarafları olduğunun güçlü teziyle incelenecektir
Maide suresindeki 27. ayeti, Tevratın Tekvin bölümünden yaptığımız şu alıntıyla karşılaştırırsak, kıssanın tahrif edilmiş yönlerini daha iyi görebiliriz;
Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayini doğurdu. RABbin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim! dedi. Daha sonra Kayinin kardeşi Habili doğurdu. Habil çoban oldu. Kayin ise çiftçi. Günler geçti. Bir gün Kayin, toprağın ürünlerinden RABbe sunu getirdi. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle yağlarını sundu. RAB, Habili ve sunusunu kabul etti. Kayinle sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi suratını astı. Kayin kardeşi Habile haydi tarlaya gidelim dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine sarılıp onu öldürdü (Kutsal Kitap; Yaratılış-4: 1-8).
Tekvinin bu bölümündeki giriş cümlesi sorunludur. İlahi öykülemeye uygun değildir. Devamı da çelişkilerle doludur. Kayin hem lanetlenir hem de ölümden korunur. Hem yeryüzünde aylak aylak dolaşmayla cezalandırılır hem de Aden bahçesinin doğusunda Node yerleşir, şehir kurar ve çocukları olur. Öldürülmekten korkan Kayini korumak için bir işaret(!) koyan RAB, onu öldürmek isteyenden de yedi kez öç alınacağını söyler vs.
Tevratta yazılanın aksine Kuranda; Ademoğullarının isimleri, uğraşıları ve kurbanlarının ne olduğu belirtilmez. Kuran burada; insanı tarihsel sosyo-ekonomik ve siyasi süreçleri araştırmaya ve düşünmeye sevk eden bir suskunluğu tercih eder. Kıssanın genelinde ise akıl sahipleri/araştıranlar için, İslami bir tarih ve iktisat felsefesi oluşumuna ışık tutacak bilgiler vardır. Maide suresinden bu kıssayı okumaya devam ettiğimizde, katil olan Ademoğlunun; bir kargadan gözlemlediği, doğal hukuk dersi diyeceğimiz bir sürecin/pişmanlığın (doğru olana; çiftçileri öldürmek yerine yönetmek) ardından, kendisini öncekinden daha fazla rahat ettirecek bir sosyo-ekonomik yapıya götüren; yeni bir siyasal düzene ulaşmasıdır. Böylece Kuranı ve verili tarihi birlikte izleyerek, katilin (avcının) dünya üzerinde nasıl bir iktidar ve rızık/mülk düzenine giriştiğini göreceğiz
Sosyal antropoloji ve iktisat bilimi, tarihi verilerle düşünür. Bu verilerin en güçlüsü arkeolojik olanlarıdır. Kuran bu konuya, birbirinin benzeri şu iki ayetle işaret eder;
De ki: Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün. (Enam S.; 11).
Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün. (Âli İmran S.; 137).
Buradan hareketle uygarlığın, yani yerleşik hayatın başlangıç öyküsünü ve öncesini tarihten izleyerek Ademoğullarının; (bil-hakkî; بِالْحَقِّ) gerçek öyküsüne ulaşabiliriz
Bu konu incelenirken iktisat, siyaset ve devlet alanında en ciddi teorileri ve dönemine göre en geçerli tarih felsefesini ortaya koyan büyük Müslüman Bilge İbn Haldun akla gelmelidir. Bedevi-Hadari (köylü-kentli) ya da göçebe-yerleşik toplum analiziyle birlikte göçebe-çiftçi yaşam tarzlarının getirdiği farklılığının devlet idaresine etkisi ve mülkiyetteki sonuçlarını temellendiren ilk sosyolog olarak, Batı ve Müslüman düşüncesinin yolunu açmıştır. (2)
Aydınlanma dönemi filozoflarının birçoğunun etkilendiği gibi, Karl Marksında İbn Haldundan etkilenmemiş olması mümkün değildir. Marksın, Avcı-toplayıcı toplum dönemindeki mülksüz ve sınıfsız düzenin; tarım toplumu tarafından kurulan köleci, sınıflı ve özel mülkiyetçi sömürü düzenini ortadan kaldıracak olan tarihsel materyalizm felsefesine iskelet kabul ettiği kuramını ileri sürerken, esinlendiği kaynakların neler olduğu konusu düşünmeye değerdir. Ayrıca Marksın Yahudi bir aileye mensup olmasının Tevrattaki, Ademin (çiftçi oğlu) Kabil ile (çoban oğlu) Habilin kurban (artı değer/ürün) kavgası hikayesinden esinlenmiş olması da ihtimal dahilindedir. Çünkü Marksın ilkel komünal toplumun değişimine (avcı Habilin ölümüne) sebep olan karşıt yapısal durum; sınıflı, eşitsiz ve köleci tarım toplumu (çiftçi Kabil ve kurduğu şehir; Hanok), Tevrattaki durumla örtüşen bir yaklaşımdır
Günümüzdeki, Müslüman düşünür ve sosyologların da yine Tevrata dayalı tefsirlerden yola çıkıp; tarihteki iktidar/mülkiyet kavgasında, sosyalizmin yanlış kurgu noktasında birleşen aciz tutumu ise hazırcılık açısından eleştiriyi hak eder.
Yahudi din alimlerinin Tevratı tahrifleriyle Ademoğullarının (insanlık) tarihini; gerçek haberden saptıran ve akıldışı bir yöne çeken yorumunu yine Kuranın düzelttiğini; Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün. (Âli İmran S; 137.) ayetiyle Müslüman düşüncenin (arkeolojik verilere dayalı) gerçek tarihe döndürüldüğünü görürüz.
Buradan, bugünkü sömürgeci ve sınıflı kapitalist düzenin tarihsel köklerini tarım/çiftçi toplumunun sosyo-ekonomik duruşunda arayan sosyalist yanılgıyı şimdi irdelemeye geçebiliriz.
...
Devam ediyor...
Kazım Bayar
http://kazimbayar.blogspot.com

]

Başa Dön