Özledim

seni tanımlıyorum

yazı resim

seni ne zaman nasıl gördüğüm hiç önemli değil, gerçekten.. seni ne zaman hissetmeye başladıysam o zaman miladı kabullendim ben.. geçmiş öykülerden,destanlardan, filmlerden vs. esinlenip gelmiştin karşıma ve öylece duruyordun işte.. sen hayal edilendin bu kadar basit. her şey apaçık ortadaydı.. hayallerim gerçeklik kazandı senle... hayallerime sıkı sıkıya bağlı değildim, haklısın ama.. sana ve gerçeğime öyle sıkı sıkıya bağlıyım ki.. yaşamımı ikiye böldüm senden öncesi ve senden sonrası..
senden öncesi.. bir sürü yaşam (hayatın içinde), durmadan ilerleyen zaman ve anlam veremediğim insan topluluğunun çıkar davaları, maskeli yüzleri, karamsar değildim, sadece gerçeğim oydu benim tanımladığım gerçeklikte insanlık böyleydi.. oysa ben basit yaşamak istiyordum. olduğu gibi yaşayan ve zaten normal yaşamını idame ettiren insanları görmek istiyordum.. ama yoktu işte, bir mücadele aslında hesapsız bir karmaşa, kaos içerisindeydi herşey. şehir bunaltıyordu, çünkü o da insanların maskesiyle bütünleşmiş, konuşmayı öğrenmişti ve iğrenç sesler çıkartıyordu.. insanlarla bir ağızdan konuşuyordu, kendi gerçekliğinde, dilsiz olarak kalsaydı belki de en azından onu maskesiz olarak hayal edebilirdim ama ne yazık ki o da bulaşıcı hastalıktan nasibini almıştı.. geçmeyen bir leke gibi insanların beynini ve kalbini biçimlendiren ve olduklarının dışında forma sokan bir hastalık.. çağımızın hastalığı "sahtelik".. tüm insanlara inat ben farklıydım.. olmak istediğim gibi yaşıyordum.. maskelerimi çok nadir zamanlarda maskesi olduğunu düşündüğüm insanlara takardım.. başarılı olduklarını hissetmelerinden nefret ederim... savaşçı ruhum kabul edemez yenilgiyi.. meydanda,sokakta her nerede yürüyorken.. "nereden nereye" sorusunu değişik bir frekanstan kendi dilimce söylerdim... ben buraya ait değilim, hiç bir zaman olmadım....
günlerden bir gün masal kahramanlarının masallarını bırakıp dünyama gelip sohbet etmelerini sağladın... bu dünyada masalsılığı, hayalciliği, çağdaşlığı karıştırdığım zamanlardı... gelişin, masallardaki beyaz atlı kahramanları andırıyordu, görselin oysa ki Dünya Klasiklerinden di, ruhun kadife gibi yumuşaktı ve aynı yumuşaklıkta okşuyordu ruhumu... sarfettiğim sözleri sarfettiğime şaşırır halde buldum kendimi.. gözlerin okyanustan, gökyüzünden ve bahardan güzeldi...

ilk genç kızlık yıllarımda olmama olasılığını hesaplayıp gözleri okyanustan, gökyüzünden ve bahardan daha güzel olan birisine aşık olabilirim belki demiştim.. biraz ukala biraz da muzip bir gülümsemeyle..
senin gözlerin içimdeki yalnızlığı (dünya yalnızlığı) söküp alıp, bakış açılarımı şekillendirirken kendi perspektifimle seninkini özleştirmemi sağladı.. bir arkadaşım aynı nesneye herkes aynı şekilde bakabilseydi, o zaman bire bir birbirini anlama olurdu derdi.. haklıydı.. ama ben o nesneye aynı şekilde bakmak değil, başkasının bakış şeklinin kendimden daha makul olabileceğini düşünme ihtiyacı hissediyordum.. ve buldum.. ben sen de şehrin aslında bir den fazla dili olduğunu, insanların binbir yüzüne rağmen,senin de umursamaman gereken ama aynı anda saygı duyman gereken bir tarafının olduğunu gösterdin..
insanlara veya şehre inat veya her neye inatsa (kastedilen aslında rahatsız edici tutum,inanç,etik her neyse) müthiş haz aldığım ruh ilaçlarım vardı benim.. elektronik müzik dinlemekten daha hoş ne olabilirdi dünyada... ben artık elektronik müziği eskisi kadar sık dinlemiyorum mesela.. ben seni dinliyorum.. daha tarzsın mesela.. daha naturel.. aradığım gibi..
artık kahve fincanından çıkan buğunun yükselişini takip etmiyorum.. eskisi kadar haz vermiyor bana..
çünkü sen yüreğime dokundun... bunu nasıl ne şekilde başardın bilemiyorum ama yüreğime dokunurken bilincimin buna izin vermesine sebep oldun.. benimle aslında kimsenin olmayan bu dünyayı ve gerçekte bu dünyanın kimsesizliğini paylaştın.. aslında var olan ama olmasını arzulamadığımız bütün aksiliklerin her zaman varoluşçuluğunu, tüm çelişkilerin aslında çelişmekte olduğu şeylerin kabul edilebilir olduğunu öğrettin sen bana... eğer zekanın,kalbinin ve ruhunun bir eşi veya tümleyeni olsaydı bu dünyada, kayıp bir çukura düşerdim.. bildiğim gerçeklikte sen teksin ve ben yeryüzünde ki herşeyi bir kez daha seninle şekillendirdim... seninle öğrendim, içimde büyüttüğüm şeylerin önemsizliğini, ve aslında dünya da sebepsiz nedensiz tesadüflerin bir başlangıç olduğunu..
bu öyle bir başlangıç ki, tüm öğretileri sıfırlıyor. stephen king romanları gibi geldiğin noktaya geri gelebiliyorsun, ancak romanlardaki gibi tekrar aynı yerden başlamıyor bulmaca... sonucu var.. mutlu bir sonuç var bu takip te ...."AŞK"...

Başa Dön