Çocukluğum babamın dizinde, O'nun kulağımda kalan manevi atmosferinden ruhumun doyduğu Kur'an sesiyle geçti.Çocuk kulağımda farklı anlamlar yüklediğim bu ses keşke hep öyle kalsaydı demişimdir zaman zaman.Babam Kur'an Kursu Öğretmeniydi, ben de babasının dizinden ayrılmayan minik kızı.Babam kursa giderken ağlar ve peşinden ayrılmazmışım; O'da bana kıyamaz yanında götürürmüş.Ben Kur'an-ı Kerim'i okumaya ne zaman başladığımı bilmiyorum.Yine Yasin suresi gibi sureleri ezberlemeye de hiç çalışmadım.Babamın yanından ayrılmayışım, kulağımda o ulvi sese aşinalık yapmış olmalı ki hafızam kaydetmişti.
Babamın evimizin duvarlarına asılı tabloları vardı.Bunlardan ikisini çok severdim.Birinde Türkçe ama anlamadığım yazılar vardı; diğerinde ise okumakta zorlandığım Arap harfleriyle bir şeyler yazılıydı.Ama her iki tablo da çok güzeldi.Önlerinde durur okumaya çalışırdım, anlayamaz ama yine de hayran olurdum.Bu tabloları anlamak ya da okuyabilmek küçük, çocuk zihnimde çok önemliydi.Ayrıca babama da beni yanından ayırmayışının mükafatı gibiydi Kur'an harflerini okuyabiliyor oluşum.Ama bu yazı çok güzel olduğu kadar da karışıktı.
Tablolar evimiz değişse de biz büyüsek de her zaman duvarımızda asılı kaldı.Türkçe olanı lise yıllarımda anlamaya başlamıştım.İnsanın dünyada kalıcı olmadığını anlatıyordu.Arap harfleriyle yazılı olanı ise hiç okuyamayışımın sebebini yazının hat sanatının zarif talik üslubuyla ve Osmanlıca olduğunu büyüp Türkoloji okurken öğrenmiştim.
Okuduğum metin gerçekten çok güzeldi.Tablonun ayrı bir büyüsü vardı.Yeşilin uçuk bir rengi üzerine yazılıydı.Sanki harfler bu zeminde kayıyor gibiydi.Hattat gönlünün güzelliğini siyah mürekkebiyle kağıda en güzel harflerle adeta resmetmişti.
''Eyle ne vezire ne şehin şaha havale
Eyle her hacetini O Dergah'a havale
Meftuh iken Ebvab-ı Hüda gayre ne hacet
Eyle her hacetini Allah'a havale.''
Okumam uzun yıllarımı almıştı.Anlamam ise çok daha uzun. Hala anlamaya çalışıyorum.İnşaallah bir gün yaşarım da...