Sana Geldim İstanbul

Hiçbir çağa özlem duymadan ve ayak uydurmadan, göğsüme yasladığım azgın deniz gibi, bir kuyruklu yıldız, bir kırık tekne, bir paranoya gibi, tiner çeken köprü altı çocukları gibi geldim sana. sürgün ve gemileri yakılmış bir mahkum olduğumu bilerek, son

yazı resim

SANA GELDİM İSTANBUL
Apansız bir gerçeğe dönüş, bir rüya , yağmursonrası bir aşkın ölümüydü bu yolculuk.
Meçhul bir yöne gitmenin ateşi sarınca yüreği, alıp başını gitmenin bir gerekçesi bulunup çıkılırdı yolculuklara. Düşlerin ve uzakların cezasını çekmek için. Hüznün sözyitimlerini yaşamak uğruna sana geldim istanbul....
Tutsaklıktan, korkudan kaçarak kilometrelerce geldim, gerçeğin acı yanını yaşamak için. Korkunç bir sessizlik olabilmek için geldim. Acısı kanatacak bir farkındalığın peşinden geldim.
Hiçbir çağa özlem duymadan ve ayak uydurmadan, göğsüme yasladığım azgın deniz gibi, bir kuyruklu yıldız , bir kırık tekne, bir paranoya gibi, tiner çeken köprü altı çocukları gibi geldim sana. Sürgün ve gemileri yakılmış bir mahkum olduğumu bilerek, son çığlıklarımı haykırmak için sesizce, geldim sana istanbul...
Sana gelmek acının derin sularına gözlerimi gömmüşken, gece ve hüznün içindeki serüveni sonsuz kılabilmekti. Asla olmayacağını bildiğim şeylere ruh verip, karanlığın biçimsizliğini gökyüzüne çizmek ve gökyüzünün hiç bürünmediği bir rengi yaşamaktı. Kayıp bir umudun farkına varıp kendi gölgemde unuttuğum kendimi bulmaktı. Sana gelmek istanbul.
Dalgaları kamçı yemiş bir denize doğru çıktım bu yolculuğa ruhları devrik bir cümlenin gizli öznesini aramak uğruna sana geldim istanbul...

Başa Dön