Acııı..!
Evet sevgili okur. Zulüm, kan, gözyaşı, dram.
Hepsi bir arada tekmili birden.
Sükut içinde iken bütün dünya, barış rüzgarları ılgıt ılgıt eserken, develer tellal pireler berber iken, bir çıban patladı Ortadoğunun bağrında. Çıbana battı diken.
Acııı..!
Aman tanrım..! Asırlar süren barış ortamı son mu buluyor ne..?
Suriyedeki kriz, yavaş yavaş tüm dünyayı etkisine alan global bir yaraya dönüşüyor. Kanıyor yara; akan kanın önü alınamıyor. Suriyede yaşanan dram, tarihinin kirli sayfalarındaki yerini çoktan aldı bile. Bağrımız yanıyor.
Çüş deme sakın sevgili okur. Baba-oğul Esad ikilisinin bu ülkeyi yıllardır diktatörlükle yönettiğini yeni mi fark ettin diye de sorma. Yıllardır farkındayım.
Sadece biraz fazla hassasım bu gün. Yıllardır Ortadoğu ülkelerini bize referans gösterenlerin, Amerikayla eşzamanlı olarak Suriye için ızdırap duymaya başlamaları etkiledi beni. Onlarla empati kurma ihtiyacı hissettim. Baksanıza devletin içine sızan çeteler için ağlamayı bile toplu halde bıraktılar. Şu sıralar onların gözyaşları Suriye muhalefeti için akıyor.
İsterseniz duygusallığı artık bir kenara bırakalım. Çünkü yaşananlar sadece bölge halkını değil, bütün küresel oyuncuları yakından ilgilendirmektedir. Küresel oyuncuların devreye girdiğinde ise, duygusallığa yer kalmıyor.
Küresel oyuncuların iç karışıklık çıkartmak istedikleri ülkelerde kullandığı en önemli ve en öldürücü silahların başında ise etnik köken gelir. İç ayrılıkları ve düşmanlıkları tırmandırmanın en kolay yolu mezhep ayrılıklarını kaşımaktır. Nitekim Ortadoğu ülkeleri müşterek düşmanları İsraili unuttu bile. Ne kadar ilginç; Suriyede rejim değişikliği en çok İsrailin işine gelmesine rağmen çıtı bile çıkmıyor. Müslümanlar ise olası bir Şii-Sünni gerginliği için kılıçlarını bilemekte.
Küresel oyuncuların, oluk gibi kan akmasına sebep olabilecek böylesine kirli bir hesabın içinde olmasının şaşıracak bir yanı yok. Suriyedeki diktatör yüzünden kendi ülkesinin sorunlarını bile unutup, Suriye için gözyaşı dökenler neler yazıyor, neler söylüyor acaba..?
Ne söyleyecekler, global oyuncular ne söylüyorsa onu söylüyor, onlarla eşzamanlı olarak mezhep ayrılığını kaşıyorlar. Sanki yaşananlar bir iktidar kavgası değil de, bir Alevi-Sünni savaşı. Sünniler çoğunluktaymış ama Suriyeyi Aleviler yönetiyormuş. Suriyedeki insanlık dramı ciğerlerini yakıyor gibi yaparken, çok daha fazla kanın akmasına sebep olabilecek olası bir Şii-Sünni savaşının onların vicdanında bir karşılığı bile yok. Olay bu noktaya geldiğinde, İranın bölge üzerindeki Şii hakimiyetini kırmak onlar için çok daha önemli oluveriyor. Ülkenin Başbakanı bile; Suriyedeki Alevi askerlerin, Sünnileri öldürdüğünü vurgulamakta.
Farkında mısınız bilmem; Ortadoğuda yaratılmak istenen mezhep savaşını ben Şii-Sünni gerginliği diye adlandırırken, Suriyenin Türkiyeli dostları ise ısrarla Alevi-Sünni gerginliği olarak adlandırmayı tercih ediyor. Ne dersiniz; böyle bir söylem, Türk halkı için daha kışkırtıcı mı oluyor..?
Hey Suriyenin Türkiyeli dostları, bırakın Suriyeye barış götürmeyi, kendi ülkenizin topraklarına bile düşmanlık tohumları ektiğinizin farkında mısınız..?
Fakat akan kanın önü alınamıyor. Suriyede halk ACIII çekiyor.
Eğer Suriyede bu kadar kan akıyorsa, Suriye muhalefetini kışkırtanların, onlara silah gönderenlerin akan bu kanda hiç mi payı yok..? Muhalefete silah gönderilmesini barışçı çözüm diye sunanların akan kandan şikayet edip, kendilerini kan tutuyormuş gibi yapmasını inandırıcı bulmadığımızı söylersek kabalık mı etmiş oluruz..?
Yukarıda da söz konusu ettiğimiz gibi; tüm bu gelişmeler yaşanırken, bölgenin aktif oyuncusu İsrail yaşananları büyük bir sessizlik içerisinde seyretmekle yetiniyor. İslam alemi bir iç savaşa sürüklenirken, İsrailin bu süreci sekteye uğratacak bir taşkınlık yapması elbette beklenemez.
Zaten Suriyenin böyle dostları varken İsraile, yani düşmana gerek bile kalmıyor.
Nisan 2012, İstanbul
Mustafa Yener