Adamın dünya güzeli bir kızı, aslanlar gibi bir de oğlu vardı. Kızın ismi Hülya idi. Oğlunun adı da Esat.
Kızın isminde problem yok; Hülya tamamdır. Lakin baş müttefikimiz buyurunca, Suriye ile ilişkimiz bozulunca, İmam tosurunca, Türk Dil Kurumunun olurunca; Esed oldu bildiğimiz Esat
Hadi bakalım, buyur buradan yak
Gidip çocuğun ismini mi değiştirirsin, yoksa sabaha mı bırakırsın..?
___________
Kelin kelliği yetmez, bir de başında çıban çıkarmış ya; çölün sıcağı yetmezmiş gibi, bir de bahar geldi Arabistanın çöllerine. Nitekim Türk Başbakanı, kardeşim dediği Esadın diktatör olduğunu ancak Arabistana bahar gelince anlayacaktı.
Zincirleme bir reaksiyon başlamıştı sanki. Türk halkı bunca yıldır gıpta ederek baktığı Müslüman coğrafyanın, diktatör zulmü altında inlediğini, ancak Başbakan söyledikten sonra fark edecekti.
Baraj kapakları bir kez açılmaya görsün. Başbakanın kardeşiyken öğrenemediğimiz gerçeği, Başbakan kavga ettikten sonra öğrenecektik; diktatörün adı da Esedmiş meğer. Duyan, işi gücü bırakıp duymayanlara söylemeye koştu.
Anadolu Ajansına bile bahar gelmişti. Suriye menşeli haberlerde, sürekli Esed ibaresi geçiyordu.
Niye anlatıyorsun bunları diyeceksiniz belki. İki gözüm önüme aksın ki, benim Türk Dil Kurumunun verdiği fetvadan haberim olmadı. Meğerse kaç kişinin günahını yemiştim.
Düşünsenize; onlar Suriye Devlet Başkanına Esed derken, ben de onlara, riyakar demiştim.
Oysa Arabistanın çöllerine bahar gelmiş; TDK tarafından, benden habersiz diktatörün adının Beşşar Esed olduğu açıkça belirtilmişti. Hatta bununla da yetinilmemiş, Türkçeyi mükemmel kullanan Anadolu Ajansına teşekkür bile edilmişti.
Ayrıca suç sadece bende mi kardeşim; sizin de Türk Dil Kurumunuzu eşek arısı soksun yani.
Bunca yıldır çocuklarına Esat ismi verenlerin günahı neydi..?
TDKnun görevini yapması için, ille de Suriyeyle papaz mı olmak gerekliydi..?
___________
Yazıyı kaleme almadan önce bir hayli araştırma yaptığımı da belirtmeliyim. Aslında ansiklopedik bilgiler pek doyurucu olmadı. Suriye rejimine yakın haber kaynaklarını inceledim. Ayrıca Suriye kökenli birisine de, doğru ifadenin hangisi olduğunu sordum.
Fakat uzun açıklamalara hiç gerek yok. Söz konusu ismin Türkçede ki karşılığı yıllardan beri bellidir. O karşılık hatalı bile olsa, artık kabul görmüş ve oturmuştur.
Üstelik TDKnun açıklamasını doğru kabul edersek; Suriyelilerin kendi devlet başkanlarının ismini bilmediğini varsaymamız gerekecektir. Çünkü TDK ne derse desin, Suriye rejimine yakın haber kaynakları, devlet başkanlarına Esad demeye devam ediyor.
___________
Canım; bu konuyu niye bu kadar uzatıyoruz ki..? Doğrusu Esed olsa ne olur, Esad olsa ne..?
Öyle değil işte..!
Bu konuyu bunca uzatan biz değiliz ki. Bütün yandaşların, bütün yandaş medya organlarının ısrarla Esed demesi boşuna mıdır acaba..? Başbakan konuşmasında Esad demiş olmasına rağmen, yandaş basının o sözleri Esed diye çevirerek yazması boşuna mıdır dersiniz..?
Hiç düşündünüz mü; bunca yandaşın Israrla Esed demesinin gerçek sebebi ne olabilir sizce..?
Ellerinde yabancıların verdiği silahlar, suratlarında bir karış sakal olan hırpani kılıklı paralı askerlere nedenÖzgür Suriye Ordusu diyorlarsa, Esada da onun için Esed diyorlar.
Halbuki o adamların, kendi ülkemizdeki PKKlı muadillerine biz eşkıya diyoruz.
Özgür Suriye Ordusu denen eşkıyalar, sırf ismi çok fiyakalı olduğu için nasıl ki kulağımıza özgürlük savaşçısı gibi geliyorsa, Esed dendiğinde de kulağımıza daha kötü geliyor.
Sadece bu kadarı bile; yaşananların ABD tarafından tertiplenmiş psikolojik bir savaş olduğunu göstermeye yeter. Anadolu Ajansının, hatta TDKnun bile bu yalana cephane taşıma sebebi de, işte budur
Yalan ve riyanın dünyasında, ısrarla doğruları söylemeye çalışmak, ne yazık ki ahmaklık sayılıyor. Bu sebeple yukarıda yandaş medya olarak geçen ifadeyi yendeş medya olarak değiştirmek, belki de isabet olur
Mustafa YENER