yaz yaz içinde gri bir denizden
ayrılığın kayalardan kopan o mavi sesince
gözler ardında hatırlanan ve ağlanmayan
ihtiyarın iç çekişleriyle kahvelerle içilen ağzı buruşuk pastalarda yarım bırakılan
hasretlerin acı açlığıyla yıkanmış terke sevgili
ve sıcak yaz kirazlarından da solgun dudaklardaki lekeleri koparalım
çok yarınlardan
hüzünle bağdaş kurmuş sevinç rüzsalarından
keselim saçları savurgan ezgileri
ve olmasın aramızda hiç o bitmeler sesleri..
azar azar kaybolmuş bir sesin yankıya çiğlenişi
ve bir kış vaktinde bulutların arkasında gölgelenen Güneşin iri elleri
üstümüze akıp yakan ne varsa
öfkeden selden yana
kendi çıplaklığına soysun bizi
üstümüzde ne kaldıysa soygunlardan yana geceleri saralım ayrılıklara
kararsın kollarımız hırsızı Güneşe çalan diyarlara..
Bir fotoğrafta asılı duran o hep aynı bakan
gözlerin özledikçe koyulaşan maviliği ve ellerinin o hep çıplak sessizliği
fotoğraf o ki ben değiştikçe değişebilen
saçları savurgan hüzünlere benzeyen Ay kadar bütünün hep aynı oluşlarından gezelim
pencereye yapışmış yaz bahçeleri
sökülür gibi ağaçlarından
sükunetin kirpikleri kadar azar azar salınır etekleri
bir bahçeye benzeyen bir çocuk arsızlığının
koparıp atalım hüznün ellerini geceye batırıp silelim acıları
renkler ve kokuların olduğu o diri unutkanlıkların resmedildiği
şimdinin hafızasına
gömelim kirpiklerin gibi düşlerimde azar azar salınan o çocuk bahçelerini
solgun teni kurumaya meyilli
ve biçkisi rüzgar tılsımlı bir çiçeğin
dalgın duruşu gibi
kopuyorsa içimde özlemin
dağınık hatıralara savrulur bende ektiklerin
bir kız al topuklarından ezer o bileklerine hizalanmış yırtmaçlar gibi kesik hayatını
herkes için yazılmış bir şiirin herkesten ayrı duruşu gibi
aynıdır sürüsünden ayrılmış kanadın koparak yer yüzüne inişi
ben tam da orada sadece duruyor iken
bir ağaç hızıyla bakınıp bir kanadın önüme düşmesine dalıp
bir şiirin gelişini kutluyorum içimde seni kuşanarak
denizime dalıyor denizin gözleri
yürüyor bedenleri su misali
kapatıyor ayrılıkları
dalıp gittiği yerde bir çocuk doğuyor yeniden beş yaşlarında bir keşfi tamamlamış gibi
kulaklarını kapatıyor yaşlı bir kırlangıç
her gün içinde gezinen dağların altın eteklerinden
çiçekler topluyor
düşlerine
bir şiiri çekiyorum
gözlerinden düşlerim bana kalsın diye
gözlerini yazıyorum şiirler sözlüğüne..
herhangi bir kentte kurumaya bırakılmış öpüşler gibi
dallarından geziyorum yaşadıkça köklerine dek ben uzanıyorum
uzanıyorum bir iki havasında
bulutlar düşüyor pencereme yağmur lekeleriyle
bahçede fesleğen şiirleri gömülüyor toprağına
ve yetişiyor dalları sen içimde gezindikçe şiirden kalp olmalara
bir bardak süt kanadından anneler seslenirken
batının o gri paspasına adım atmak için bir çocuk
bir kırlangıç havasında duymuyor yalnızlığını
ve çırpılıyor balkondan bir kilim
kuşlar kendi havasında..
kemalde bir adam döker gözlerini
kadının yanısıra yastığa baş koydukça aynılıkla döker kadın adamın dalgın kemalini..
hala sokakta iskemlede güneş yanığı bir ten
yeşilini sarıya çözmüş bir unutkanlık
ve zengin bir sefalet kendi modasını geç bir vakte ertelenmiş
yitirmiş çocuklarını ve kadınını adamını
duruyor durmaksızın saatlerce
penceremde dolgun bir mavilik daldıkça dalıyorum özlemine
ve kentleri çekiyorum gözlerinden ..yollarımı bize sürmeler hep bana kalsın diye...