Sigarasından son bir nefes alıp fırlattı önünde ki mazgaldan içeri. Kimbilir kaçıncı sigarasıydı bu ,yürürken yanlızlığıyla beraber içtiği? Yanından hızla geçen ambulansın siren sesiyle irkildi birden. Giden sevgilinin ardından bakar gibi kaldı öylece. Soğuk iliklerine kadar işlemişti. Kimbilir kaç saattir yürüyordu nedenini bilmeden. Ne kadar yürüdüğünü değil, nereye yürüdüğünü sordu kendine. Cevap veremedi. Bir iki kelime düşecekti ki dilinden, yine sustu her zaman yaptığı gibi. Zaten bu suskunluğu bitirmişti onu, kimseye anlatamamıştı kendini. Bazen anlatmak istese de ,anlayamayacaklarından korktuğu için yine susmuştu hep. Dünü düşündü,bir daha asla yaşayamayacağını, iyisiyle kötüsüyle geçirdiği yıllarını sorguladı bir hakim edasıyla. Görmek istenmeyen şeyleri görüp, duyulmaması gerekenleri duymuştu. O kadar çok sırlarla doluydu ki,bir türlü atamıyordu kafasından bunları. Sonunda ölüm olduğunu bilmesine rağmen Kral Midas’ın berberi gibi gidip bir kuyuya haykırmak istemişti herşeyi ama yine yapamamıştı, duyulursa diye. Dün bildiği sırları, yarında onunla olacaktı, taki mezara kadar.
Tekrar başladı yürümeye, yarının neler getireceğini bilmeden. İçindeki sırlarla beraber,soğuğa aldırış etmeden yürüdü yine bilinçsizce. Yürüdü, yürüdü, yürüdü…
Ta ki gecenin sessizliğini bozan acı bir fren sesi duyulana dek…..
Sır...
Hangimiz var ki bir "SIR"ı olmayan ?