Sivri Gün Batımları

Ben en çok kendime güldüm! Fark etmeden geçmiş zaman; bilemezdim ki… Toz pembe “kuş hatıralarının” yerine “sivri gün batımları”nı hiç hesaplamıştım. Sağlık olsun… Buna da gülünmez mi?

yazı resim

...En çok da kendime güldüm ben... O yüzden en megolaman tarafım da budur diye düşünürüm.
İlkokul ikinci sınıfa gittiğim sırada üç katlı bir binadan düşme becerisini sergilemiştim. Elbet bunun komik bir tarafı yok, ancak arızalanan ve muşambadan yapılmış korsan bir paraşütün tamirini yaparken, o inşaattan düştüğümü aklıma getirince, dudaklarımın gerildiğini ve bir iki tebessümle o “kırık çocuğa” güldüğümü bilirim.

En platonik aşkım da, ona yol ortasında, en kötüsü arkadaşlarımın içindeyken “orospu” dediğim için ayrılmıştı benden. Haksızlık etmiştim, ama biraz da burnu büyüktü sanki!.. Zavallı kız... Yakın zamanda haberi geldi, “çocukluk aşkım” evlenmiş ve boşanmış bile...

Hele “bilyeli” dediğimiz uyduruk bir araç vardı ki sormayın gitsin! Bu aletler gariptir. Dikdörtgen bir tahtanın, dörtkenarına rulman denilen bilyelerden çakılır. Sonra da en yakın asfalt bir bayır bularak sefası sürülür. Bu garip aracı durdurmak için, ahşabın yanına çaktığım fren parçası, en ihtiyaç duyduğum anda elimde kalmıştı. 45 km hızla asfalt aşağı inerken, bir frenimin olmayışı, o anı yaşarken ürkütücüydü hiç şüphesiz. Bayırın sonundaki duvarı, o duvara gümleyişimi, kan ter içinde en yakın hastaneye götürülüşümü hatırlayınca “kıs kıs” gülmekten alamıyorum kendimi...

Kurban Bayramı’nı hiç tecil ettirmiş miydiniz? Ramazan Bayramı sonrasında babam almış kınalı bir koç... “Osman” dedim ona, baktım büyüttüm. Kurban gelip çattığında, babamın akşamdan büyükçene bir bıçağı bilediğini gördüm. İlk anda o bıçağı neye alet edeceğini çözememiştim, ama sabahki manzara sonunda, Osman’ın gümbürtüye gideceğini anlamam uzun sürmedi. Hemen orada, yani biley taşının üstünde duran o koca bıçağı kaptığım gibi kaçırdım. Garip Osman, sanki derin bir nefes almıştı.
Bağı olan bir yaşlı adam vardı. Adı Hüseyin! Biz ona “Şişko Hüseyin” derdik. Bıçağı alıp Şişko Hüseyin’in bağına kaçmıştım. Beni akşama kadar aramışlar. Osman’a ne oldu? Bırakır mıyım onlara Osmanı; o da benimleydi... Ayhan ağabeyim, akşam sularında ensemden yakalamayı becerebildi. Osman’ı saklamıştım, döve döve söylettiler yerini ve kestiler Osman’ı...
Şimdi ne zaman bir “kurbanlık hayvan” görsem “ahana işte Osman’ demeden edemiyorum!..

İlk kez sigara tuttuğumda ağzıma, dumanı ağzımdayken yakalandım anneme...
Annemin “ne yapıyorsun” sorusuna, “Hiiiiiç” cevabını vermeseydim, o akşam babamdan bir ton fırça da yemeyecektim. Düşünemedim işte, ağzımı açtığımda, anamın yüzünü dumanla kaplayacağımı...

Ben en çok kendime güldüm!

Fark etmeden geçmiş zaman; bilemezdim ki…
Toz pembe “kuş hatıralarının” yerine “sivri gün batımları”nı hiç hesaplamıştım.
Sağlık olsun…
Buna da gülünmez mi?

Başa Dön