Nazım Hikmet, 1951 yılında Dünya Barış Konseyi'nin bir yıl önce kendisine verdiği "Uluslararası Barış Ödülünü" Prag'da düzenlenen bir törenle almış.
Rahmetli Prag’da bulunduğu sırada, her gün Prag’ın ünlü bir restorana gider ve restoranın spesiyalitesi olan soğan çorbasını zevkle kaşıklarmış.
İşte bizim kızlar Prag’daki bu ünlü restoranı arıyorlardı.
Bendeniz, Kentucky Fried Chicken da az önce karnımı doyurduğumdan, “El eşeğini ararken türkü söyleyen köylü” misali takıldım peşlerine.
Bizimkiler, Prag Şehir Müzesinden aşağıya doğru inerken sağ taraftaki restorana yöneldiler. Kapıdaki güzeller güzeli görevli kızcağıza, “Dünyaca ünlü Türk şairi Nazım Hikmet’in ‘soğan çorbası” içtiği restoranı sordular.
“Nazım Hikmet’ lafını duyunca kızın yüzünü bir gülümseme kapladı. Meğer kızımız genç yaşına rağmen sıkı bir Nazım Hikmet hayranıymış! Bize şairin “Bir Kız Vardı Japonya’da” isimli şiirini Çek’çe okumaya başlamaz mı!
İnanınız gözlerimiz doldu, bir Türk olarak göğsümüz kabardı!
Sonra bir çırpıda rahmetlinin soğan çorbası içtiği restoranı tarif ediverdi bizlere…” diye yazsam da siz inanmayın!
Yukarıda yazdıklarımı ben uydurdum. Kız bizimkilerin ne sorduğunu tabii ki anlamadı. Bizim kızlar da “soğan çorbası” yerine sandviç ile yetinmek zorunda kaldılar.
Bendeniz eski Demirperde ülkelerinde çok gezdim, çok insanla tanışıp konuştum. Fakat “ilaç olsun” diye Nazım Hikmet’i, Aziz Nesin’i, Yaşar Kemal’i tanıyan bir kişi ile bile karşılaşmadım.
Şimdi diyebilirsiniz ki: “Sen orada orospular ile tanışmışsındır! Eğer tahsilli, entelektüel, vesaire insanlar ile tanışsaydın, onlar bu kişileri mutlaka tanırlardı.”
Fakat ben oralara gittiğimde, “tahsilli, entelektüel, vesaire kişiler” den bayan olanlarının çoğu zaten çoktan “orospu” olmuşlardı.
Bu saatten sonra birbirimizi kandırmanın gereği yok.
Soğuk Savaş yıllarında, KGB’nin tezgahı ile cilalanıp, nedense(!) eserleri hep Komünist ülkelerin dillerine çevrilen ve bu ülkelerce verilen ödülleri toplayan bu kişiler, sizce büyük sanatçı olabilirler, zevkinize saygı
duyarım. Ancak bu kişilerin “yurt dışında da tanınıp beğenildikleri” palavrasına artık bir son verelim.
Bugün bazılarının çıkarları için “Orhan Pamuk”u kullandıkları gibi, vakti zamanın da birileri de bunları kullanmıştı.
Fakat siz, “Ben salağım ağabey, kendimi kandırmaktan zevk alıyorum” diyorsanız, böylece devam ediniz…