Son (Yarım) Ada, Bir Bodrum Masalı - 2

Öyle bir aşk hikayesi işte!

yazı resimYZ

Yahşi Yalının denizi çok güzel, çok seviyorum. Hayatımda ilk denizi Ayvalık, Küçükkuyu köyünde gördüm. İlk algım nasıldı hatırlamıyorum, 5 yaşındaydım. Sonrası hep Akçakocaya, Karayollarının kampına gittik. Eniştem, teyzemin eşi, karayolcuydu, 4. Bl. Md. çalışırdı ve dolayısı ile bu kampa teyzemlerle, anneannemlerle, kuzenlerle çok giderdik. Yüzmeyi orada, dalgalı denizinde öğrendim. Ortaokul yıllarımın sonrası hayatıma Bodrum girdi.

Akçakoca gibi bir denizde yüzmeyi öğrenen biri için Yahşi Yalı muhteşem düzdü, yüzmek çok kolaydı. Denize girerken çakıl taşlarına basardınız, gözünüzle pırıl pırıl denizin dibini görürdünüz o günlerde. Biraz ilerleyip kendinizi Bodrumun serin sularına bıraktın mı, işte tadına doyum olmaz anlar, küçük ama oldukça doyurucu mutluluklar. Bu tatiller aile ile birlikte olunca ayrı, apayrı güzel olurdu. Öyle kumsallarda şezlong falan olmazdı, kuma örtünü serersin, hatta kocaman örtülere aile boyu yerleşirsin. Doğayla iç içesin, denizi, kumu, güneşi harika bir histir. Güneş seni ısıtırken sadece bedenin değil ruhun da ısınır. Kumsal sohbetleri ayrı, tadına doyulmazdı o günlerde. Anneannemi kuma gömerdik mesela.

Karşıda İstanköy adası. O günlerde kimse İstanköye Kos demezdi, yıllar sonra İstanbul sosyetesi gelince sanki bir maharetmiş gibi Kos denmeye başladı adaya. Hatırladığım kolu kopmuş bir balıkçı vardı, sanırım mübadele döneminde ya da sonrasında Türkiyeye Yahşi Yalıya gelmiş, hep karşı adaya bakıp iç çekerdi, evimiz orada diyerek. Kolunu balıkçılık yaparken kaybetmişti. İlk Yılmaz Güney Yunanistana yüzerek gitmiş sözünü duyduğumda onun bu kadar yakın bir ada ve İstanköy olduğunu bilmiyordum. Horoz ötse sesini duyarsınız.

Sahilde, kumsalda uzanırken, yanınıza çingeneler yaklaşıp Fal bakarım, bakla açarım derler, sizde baktırırdınız. Babam böyle bir fal baktırmıştı da, unutmam, annemle olan o kısa tatlı atışmalarını. Sahile her şeyinizi bırakıp giderdiniz denize, kimse kimsenin hiçbir şeyine dokunmazdı. Hırsızlık ayrı bir boyutta bugünün dünyasında, insanlar birilerinin geleceğini bile çalıyor umursamadan. Suyu nasıl getirir içerdik hatırlamıyorum. Pet şişeler çok sonrasında girmişti hayatımıza çünkü. Galiba cam şişelerle getirirdik ve cam bardaklarla içerdik. Sepette öğlen yiyeceklerimiz olur, öğle yemeğimizi sahilde yerdik. Duş almadan akşama kadar sahilde nasıl vakit geçirirdik bilmiyorum. Akşam sahilde tek bir çöp göremezdiniz, herkes çöpünü toplar giderdi. Akşamları sahilde kumsalda yürümek ayrı keyifliydi, şarkılar mırıldanırdık, yakamoza bakarak.

Sonrası bir süre Alanya, Manavgat, Side sahillerine gittik bizde modaya uyarak. 2-3 yıl sonra yelkeni yine Bodruma çevirdik ailecek. Aslında bunun bir sebebi vardı, aktaracağım sonra. Çalışmaya başlamıştım. Kalıcı mekanımız ismini veremeyeceğim Pansiyon. 80li yılların sonlarıydı. Yahşi Yalıda öyle şimdiki gibi marketler yok, Bakkallar var. Kaktüs Motel var, Ilgın Motel var, yani moteller ve Pansiyonlar, öyle büyük oteller ve tatil köyleri yok, Bodrum Ankaralıların tercihi hala. Çalışmaya başladığım için tatillerim daha kısa. Ufak şeylerden mutlu olan insanlardık ve Bodrum şimdiki gibi beton şehir olmamıştı, bakir ve çok sevimli bir köydü hala..

Devam edecek.

Başa Dön