**İnsanın içindeki vicdan, ona doğruyu ve yanlışı ayırt etme yeteneği veren ilahi bir hidayettir. Her bir insan, bir karar verirken bazen bir ses duyar; bu ses, vicdanın sesidir. Bu ses, doğruyu, iyiliği, takvayı, güzel ahlakı ve her şeyin en doğru yolunu gösterir. Allah, Kur'an’da insanlara iki yol gösterdiğini ifade eder; biri iyiliğe ve takvaya yönlendiren, diğeri ise kötülüğe ve fücura çağıran yoldur. Kur'an-ı Kerim, insanın bu iki yolu seçmesindeki özgürlüğüne ve sorumluluğuna dikkat çeker. İnsan, zaman zaman bilinçli ya da bilinçsiz olarak, ya Allah'ın yoluna yani vicdanına ya da şeytanın yoluna uyar. İnsanın vicdanı, ona her zaman doğruluğu ve iyiliği hatırlatan bir iç ses olarak varlığını sürdürür. Ancak insan bazen bu sesi duymakta zorlanabilir ve bu da yanlış yollara sapmasına neden olabilir. Nebiler de, insanlara doğru yolu göstermek için Allah tarafından gönderilmişlerdir. Kur'an'da, insanların kötülük ve günah yoluna girmelerini engelleyen vahiyden de bahsedilmektedir. Şems Sûresi'nde şöyle buyrulmuştur: >"Ona fucurunu ve takvasını ilham etti." (Şems Sûresi, 7-8. Ayet) Burada, insanın nefsi ve vicdanı arasındaki mücadeleye dikkat çekilmektedir. Fücur kelimesi, insanın ruhsal ve ahlaki çöküşünü, günah ve isyanı ifade eder. Vicdan, bu fücurdan sakınmak için vahiy alan bir iç sesken, şeytan ise insanı kötü yola sürüklemeye çalışır. Allah, insanlara doğruyu ve yanlışı ayırt etmeyi öğretmek için vicdanlarını, kalplerini vahiyle yönlendirmiştir. Allah’ın insana verdiği vahiy, sadece insanlar için değil, diğer canlılar için de geçerlidir. Örneğin, Kur'an’da bal arısına vahyettiğinden bahsedilir: >"Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin." (Nahl Sûresi, 68. Ayet) Burada, Allah’ın bal arısına, yuva yapma ve rızkını nerede bulması gerektiği hakkında vahiy verdiği anlatılmaktadır. Bu örnek, insanın ruhsal yolculuğuna benzer şekilde, her varlığın Allah’tan aldığı bir tür vahiyle doğruyu bulmaya çalıştığını göstermektedir. Nebilerin hayatlarına da bakıldığında, onlar Allah’tan vahiy almakla birlikte, Allah bazen diğer insanlara da vahiyde bulunmuştur. Örneğin, Musa'nın annesine verilen vahiyde şöyle denilmektedir: >"Musa'nın annesine vahyettik. Onu emzir. Eğer onun için korkarsan onu suya bırak, korkma ve üzülme. Şüphesiz biz sana döndüreceğiz ve onu gönderilenlerden yapacağız." (Kasas Sûresi, 7. Ayet) Bu ayet, Allah’ın Nebi Musa'nın annesinin kalbine verdiği vahiyle, onun oğlunu nasıl koruması gerektiğini anlatmaktadır. Burada vahiy, insanın doğru yolu bulmasına yardımcı olan bir rehberdir. Benzer şekilde, Nebi İsa'nın havarilerine de Allah tarafından vahiy verilmiştir: >"Hani Havarilere 'Bana ve Resulume iman edin' diye vahyetmiştim. 'İman ettik, bizim teslim olanlardan olduğumuza şahit ol' demişlerdi." (Maide Sûresi, 111. Ayet) Kur'an'da ayrıca, Nebi İsa'nın annesi Meryem’e meleklerin vahiy getirdiği bir durum da vardır: >bu"Ve hani melekler Meryem şüphesiz Allah seni seçti. Seni temizledi. Ve seni alemlerin kadınları üzerine seçti demişti." (Ali İmran Sûresi, 42. Ayet) Burada meleklerin Meryem’e yaptığı vahiy ona doğruyu ve Allah’ın takdirini bildiren bir mesajdır. Eğer sadece nebiler vahiy alıyorsa, bu durumda Meryem'in de nebi kabul edilmesi gerekir. Allah, tüm insanlara doğruyu ve yanlışı gösteren vahyini vermektedir. Bu vahiy, bir rehber gibi insanın içinde sürekli var olan ve onu doğru yolda tutmaya çalışan bir ses gibidir. İnsanın bu sese kulak vermesi, doğruyu bulması ve Allah’ın yoluna uyması, vicdanını dinlemesiyle mümkün olur. Sonuç olarak, vahiy, Allah’ın insana verdiği bir nimet olup insanın içindeki doğruyu bulma yeteneğidir. Bu ses, insanı iyiliğe ve takvaya yönlendirir, tıpkı nebilere gelen vahiy gibi. Allah, her insana vicdanla doğruyu gösterirken, insanın bu sesi dinlemesi ve yanlıştan sakınması, onun doğru yolda kalmasını sağlar.**
