Ülkemizde yıllardır bir türlü çözülemeyen konu, türbandır. Liseden hatta ortaokuldan başlar, imam hatipliler, orada olanlar, sen başka dünyanın insanı olarak konumlandırırsın kendini, kimi zaman başı örtülen kızlara üzülür, zorla yaptırıldı zannedersin, bazen başları bağlı kızların sokakta sevgilileri ile geziş şekillerine hayret edersin… Başını örtmenin bir anlamı olduğunu bilir ama o anlamı görselde yakalayamayınca bir garipsersin. Sorgulamalar o yıllarda başlar aslında… Ama kendimizi bildik bile vardır bu birkaç santimetre karelik kumaşın kavgası.
Zaman geçtikçe, biraz aklın ermeye başladıkça anlarsın ki aslında dert o kumaşa atfedilen, aslında kökeni dahi olmayan, anlamdır. Kadının minik bir şeytan gibi gösterildiği ve sadece saçının teli ile karşı cinsi etkileyebildiğinin düşünüldüğü bir dünyada, kadını zapt etmeye, erkeği korumaya karşı alınmış bir önlemdir. Hiç anlayamamışımdır bir kadının saç telleri yüzünden bu kadar baskılanmasını. Veya üstüne örtülen çaputların, kadının cazibesini ne şekilde örttüğünü…
Aslında tüm dinlerde öğretilen ve bizi insan yapan kavramların dışına çıkıp, birkaç parça çaputla uğraşmanın ne menem bir fayda sağlayacağını bize hala çözebilmiş değilim.
Ülkelerin değerlerinin ve yapı taşlarının inanç sistemleri ile karışmaması gerektiği fikrinin savunucusuyum. Çünkü bir devlet, o aile gibi durması gereken toplumun başını örten çatı olmalı ve herkesin kafasını yağan yağmurdan, çakan şimşekten korumalıdır. Uzun, kısa, sarışın, esmer, tombul, zayıf ayırmadan. Ama bu ayırmama işi devreye girdiğinde mevzu çaputa geliyor yeniden.
Çaputu takanı da koruması gerekiyor damın. O zaman objektifliğini kaybetmekten korkuyor dam. Peki, ey sevgili çatı, madem hepimizi korumak istiyorsun, gel hepimizi koru ama beyni henüz seçimlerini yapacak olgunluğa erişmemiş, yönlendirilmeye açık, kimliğini bile henüz çözememiş küçük bireylerin de tarafsız büyümesini, kendi iradeleri ile taraf olacakları zamana kadar sağla.
18 yaşına gelindiğinde, yapılan her yanlışın bir bedeli varsa ve ödeniyorsa, o yaşa kadarkilerin çevresel faktörlerini dengede tut. Üniversiteye okumaya, kocaman adamlar olmaya veya olmamaya giden, kim olduğunu anlamaya başlama dönemine girmiş insanlara karışma.
Kamusal alanlarda görev alan, öğretmen, işçi, hukukçu, bakan, bakmayan, seçilmiş veya seçtirilmiş kimliklerin çaputla ilişkisini dengele. Dengele ki, duruşundaki dengeyi herkes anlasın. Herkes sana hak versin, sağlam bir çatı olduğuna inansın. Genç beyinlerin, özgür iradeleri ile büyümelerine destek ol ve ona göre bir eğitim sistemi koy ki, o sisteme öyle bir giyim/kuşam mantığı getir ki, sadece başımızı örten, ayağımızın altındaki toprağı kollayan olma, birey olarak hepimizi seven, koruyan çatı ol.
Ancak o zaman bu kumaş kavgası biter, ancak o zaman herkesin birbirini insan olarak değerlendirdiği zamanlardaki gibi yaşarız, ancak o zaman aslında ortada var olmayan sorunlar gerçekten yok olurlar, ancak o zaman biraz “biz” oluruz. Ancak o zaman, ancak bir yol gösterici ve düzenleyici ile toplumlar hoşgörüyü, kabullenmeyi, saygı duymayı öğrenirler.
Ama derdin çatı değil, tente olmaksa, sığışabildiği kadarını koruyan olmaksa, o zaman zaten bizim çaput kavgası daha çok uzun yıllar sürer gider.