Birkaç gündür kavuşmaların mutluluğu yaşanan evin bütün koltukları boşaldı, coşkulu sesler sustu. Vedalar yapıldı, iyi dilekler süsledi dudakları. Gece, bütün karanlığıyla sindi boşluklara.
Debisi artıyor yalnızlığın.
Yüzünün kıvrımlarına hüzün gizlenmiş bir kadın bakıyor pencereden. Karanlığı delmeye çalışan sokak lâmbaları, ulaşabildiği yerleri aydınlatıyor ancak. Saçak altları suskun ; evler, geride kalmış muhabbetlerin yorgunu. Duvarlar tanık, yapılan sohbetlerin ardından düşülen yalnızlığa.
Oysa birkaç saat önce, yüksekçe bir tepedeydi birkaç kişi. Utangaç bir genç kız gibi kendilerine bakan küçücük kasabayı seyretmişlerdi kuş bakışı. Sarıdan kırmızıya dönen yaprakların hafif buruk kokusunu çekmişlerdi içlerine. Güneşin batmasıyla birlikte, evlerin bacalarından ince ince yükselen dumanın kokusunu duymuşlar; dumanın , boşlukta çizdiği şekillerin oynaşmasını izlemişlerdi. Yarısı kırık bir banka sırt verip, çiçekli bir basma elbise giymişe benzeyen kasabanın görebildikleri sokaklarında çocukluklarını aramışlardı. Doğdukları, doydukları; kendisinden ayrı kaldıklarında , ölesiye özledikleri şehirdi burası. Yılın sadece birkaç gününde sevdikleriyle buluştukları yerdi. Toprağına, sevdiklerini sakladıkları yerdi.
Birkaç saat önce şenlendirdikleri o tepeyi, soğuk bir rüzgâr yalıyor şimdi. Boşalan evde yalnız kalan kişiye veda eden yolcular; yorgun ama mutlu bedenlerini araba koltuklarında uyutmaya çalışıyor olmalılar. Onları uğurlayan evler ise, oyuncağını kaybetmiş çocukların hüznünü yaşıyor muhakkak. Gümbür gümbür ses veren davulun tokmağı kırılmış, gürül gürül dönen değirmenin suyu kesilmiş.
Gelen gider; ağaca konan kuş, an gelir, elbet uçar. Geriye, sadece buruk anılar kalır.
Herkes geri döner yalnızlığına. Ve üşür sıcak odalarda yalnızlığıyla.