Yara

Ah, bir yaran olmazsa yaşayamazsın diyorken uzaklar; / Ben akşamları yaralıyorum!

yazı resim

Ezilmiş, boynu kıldan ince,
aldanmayacağını söylerdi artık inantılara,
dolanlara...
ama insandı yine;
her aldanmam diyen gibi

İsmi milyon yıllık demirden paslı;
oksit katkılı;
sahtiyanların üstüne iz bırakırdı
kayan yağmur damlalarının alnından:

yine de yağardı yağmur,
yine kısalırdı ömür...
ve aldanmak gelirdi hep aniden
yüreğinin üstüne gömülür!

Bir an virane bir sokağın sonu:
eli yaralı,
yüreği namlı,
“belki de sonu gelir” dedi yağmurun
yağmaya müsait mevsiminde.
Derin ve dar açılar yaparken gözlerinde ışıklar:
nisandı...
savaş üstüne savaş...

ters köşeye yatırıyordu hayat insanı

karalık bir masanın hicvinde taşıdığı
şişesi ölümüne dökülmüş
yaşarken ciğeri derinden yerilmiş
aynalı çatı katlarında
vuran ışıkların beynini sevmek gibi geliyor bazen insana acı!
ve parke taşlar üzerine
kanı damlayan;
izi, gölgesi kalan
benekli, lekeli, derinden bir yara bu!

Bir kaynakçının elleriydi ellerim
Erimek bilmeyen demirin kızgınlığıydı ismin;
oksit katkılı...
tabaklanmış ceylan derilerinde iz bırakırdı oysa
kayan yağmur tanelerinin ardından:

yine de yağardı yağmur,
yine kısalırdı ömür...
ve aldanmak gelip hep aniden
yüreğinin üstüne gömülür!

Kanı kaynar bir ara;
canı yanar, aklı karışır
ama -sevmek gibi-
adam gibi adama sevilmek yaraşır.
dudaklarındaki musikî;
adına yakılacak ağıt olur, yanar
her kelimesinde kül olasıca şiirin...

bilir, aslında bir yalandır mikrop kapması yaranın;
çünkü, kangrendir ciğeri yad ellere sevdalananın!

Eşleştiremezken hayatı,
Aklımda fakir bir kaynakçı...
Sıçradığında volkanlar yaratacak
Gaz tüplerinde patlayacak
Damar...

Yazık,
“yalnız”lık, aptal bir cümlede kendimle baş başa bırakıyorum kendimi

Ah, bir yaran olmazsa yaşayamazsın diyorken uzaklar;
Ben akşamları yaralıyorum!

Başa Dön