Yazı- Yaşam
(değinmeler)
Tarihte Babil günleri. İnsanlar bir fesat kurmakta: Göğe doğru yükselen bir kule (Babil Kulesi) inşa edip üzerine çıkacak ve tanrıya ok atacaklar. Haberi alan tanrı, önlem olarak dillerini farklılaştırır o saat; artık birbirlerini anlamamaktadırlar ve kule yapımı aksar. Bir iş daha yapar tanrı aynı anda: Yazı’yı yaratır! Gerisi, basit bir kültürel evrim...
Hangi yazar savunabilir;
yazdıklarım, yaşadıklarımdan kalan tortu değildir, tezini?
“En güzel düşüncelerim, yazamadıklarımdır,”
dediğinde, sana kalemimi vermek isterdim;
o dilsizi!
...
-Yaşam; koşarak ölmektir, yazı; tutunarak.
-Yazarlar nice uğraştan sonra sözcüklerine kan da katabilirler, kendileri kansız kalmak pahasına.
-Ünlü bir şair, şiirin tanımında; “Sözün masturbasyonudur” mu demişti?
Yazı-yaşam ilişkisinde de kurulamaz mı aynı eğreltileme?.
-Yazının dahi renkleri, teri, kokusu vardır; hatta kanı bile: ama okurun öldürebileceği hâlâ yazardır.
-Yazı herşeye kadirdir de, tek iktidarsızlığı sevişmek-ölmek.
-Yapıtını tamamladığında, bir işi bitirmenin rahatlığını duyumsayan yazarın emeği boşa gitmiştir.
-Yazdıklarım, kuruntularımdır; yazmadıklarım, bende hiç karşılık bulamayanlar.
-Dinler tarihi, yazı ile başlar; dinsizliğin tarihidir yaşam.
-Zamanla herşey alışkanlığa dönüşür, yazı asla; çünkü hep, yeniden başlar ve hiç bitmez.
Biz, yazarak geçtik Sıratı.
Diğerlerini Tanrı affeyleye.
Nurol Banabak Ocak 2002 Rize