"Bugün 10 Ekim 2025, saat 20:02. Neredeyse her şey mümkün. Özellikle de saçma olanaklar." – Douglas Adams"

Yıldız (Dokunduğum Hayatlar)

İnsanları ve yaşamları gözlüyorum. Işınlarım açılan her pencereden süzülüp neler olup bittiğine tanık oluyor. Milyonlarca yaşam öyküsüne tanık oluyorum.

yazı resim

Burası çok aydınlık. Yanıbaşımda dizi dizi kardeş yıldızlar. O kadar kalabalığız ki ışıltımızla tüm evrene göz kırpıp duruyoruz.
Dünya denen gezegene bakıyorum Güneş’in izin verdiği saatlerde. Masmavi, çok dinamik bir yer. İnsanları ve yaşamları gözlüyorum. Işınlarım açılan her pencereden süzülüp neler olup bittiğine tanık oluyor. Milyonlarca yaşam öyküsüne tanık oluyorum. İçimi acıtan, mutlulukan
coşturan, bende derin izler bırakan çeşitli hayatlar, bazen güneş doğsun da yıldızlar aleminin
sesizliğinde kalayım dedirtiyor, bazen de sabah olmasın istiyorum.
Çiçeklerin açtığı, derelerin coştuğu, çocukların kırlara koştuğu , kışın bitmeye yüz tuttuğu serin bir akşam. Yeni yakılan sobanın başında ellerini ısıtmaya çalışan dokuz on yaşlarında , sarışın bir erkek çocuğuna dokunuyorum. Rengi grileşmiş bir pantolon , içine sığmadığı bir kazak , parmak uçlarının fırladığı bir çorap giyinmiş. Babasının işten dönmesini bekliyor.
Yarın bayram. Kim bilir neler neler almıştır babacığı. Yeni bir pantolon. Kalın bir kazak.
Parmaklarının çıkmayacağı yepyeni bir çorap. Bilekleri kapatan şu parlak ayakkabılardan bir çift. Belki bir de ceket almıştır.
Küçük sarışın çocuk böyle hayallere dalmış soba başında ısınırken annesi de mutfakta çorba pişirmekle meşguldü. Birazdan kocası gelecekti. O gelmeden bütün hazırlığı bitsin istiyordu. Bütün gün çamaşır, bulaşık, temizlikle uğraşıp durmuştu. Yarın bayram olduğu için daha bir özeniyordu karınca kararınca. Kocasının kıt kanat kazancıyla gün kazanıp gün yiyorlardı.
Eşine bayram ezikliği hissetirmemek için daha bir gayretliydi bugün. Ne yapsın garip adam.
Sabahın ilk saatlerinde tezgahını dolduruyor, kazandığı üç beş kuruşla ailesinin geçimini
sağlamaya çalışıyordu. İşleri iyi gitse karısını ve iki çocuğunu gül gibi geçindirecekti.
İçinden dua ediyordu bugün işleri iyi gitsin de kendine olmasa bile oğluna ve beşikteki bebeğine bayramlık yeni giysilerle eşi gelsin diye. Mutfaktaki işi bitince beşikteki bebeğini kucağına aldı. Oğlunun yanına giderek şefkatle konuşmaya daldı. Bir süre sonra kapı çalındı.
Çocuk hızla kapıya doğru koştu. Gelen babasıydı. Ne elinde süslü paketler vardı ne de başka bir şey. Adam ezile büzüle evine girdi. Oğlunu ve kızını öptü. Eşinin halini hatırını sordu.
Bir bayram gecesi pencereden süzülen yıldızlara bakıp sahip olduğu ailesi için minnetle geceyi selamladı. Daha yaşayacakları birçok bayram vardı önlerinde..
Pencereden hayatlarına dokunduğum bu aileyi zaman zaman izlemeye devam edeceğim.
Başka bir pencereden başka hayatlara dokunmak üzere şimdilik hoşçakalın.

KİTAP İZLERİ

Engereğin Gözü

Zülfü Livaneli

İktidarın Göz Kamaştıran Işığı ve Bir Hadımın Gözünden Saray Zülfü Livaneli’nin, okurunu XVII. yüzyıl Topkapı Sarayı'nın loş ve entrika dolu koridorlarına davet eden romanı "Engereğin
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön