Yıldız Kaydı

Asmalardan üzüm koparmayı özledim. Zeytin ağaçlarına tırmanmayı gece vakti.

yazı resim

YILDIZ KAYDI

Asmalardan üzüm koparmayı özledim. Zeytin ağaçlarına tırmanmayı gece vakti. Saklambaç oynamayı karanlıkta .Her an arkamdan bir el gelip beni yakalayacakmış duygusuyla , arkama bakmadan koşmayı kalbim çarparak. Sobelemeyi. Yağmurda çuvalları başımıza geçirip o nefis toprak kokusunu içimize çekerek dolaşmayı.

İstanbul İzmir anayolunun hemen kenarındaydı bağımız . Yolun kenarında çok güzel bir villa. Orda hep bağ damlarında otururdu insanlar ,ama bizimki villaydı. Babam yaptırmıştı .

Turistler geçerken mutlaka uğrarlardı. Onlara üzüm ikram ederdik . Hiçbir zaman para almazdı babam onlardan. En çok da karavanla gelen turistleri severdim. Evlerini sırtlarında taşıyan kaplumbağalar gibi. Giderlerken özenirdim onlara. Bazen kendi paralarından verirlerdi elimize. Babamın yüzüne bakardım , başını sallarsa al diye ,alırdım .

Bağımızda her çeşit üzüm vardı. Sultaniye üzümlerine bayılırdım en çok. Bir de kuş üzümlerine. İlaçlanmamışsa eğer, dalından yerdik. Parmak üzümleri ,çekirdekli, çekirdeksiz beyaz , kara her çeşit üzüm vardı bağımızda. Yaz aylarında babam işçi tutardı onları toplamak için. Üzümler toplanır, Büyük lancaların içinde ilaçlı suya batırılır , sonra , önceden hazırlanan sergi yerine serilirdi kurusun diye. Uzun bir süre kalırdı orda üzümler . Annemle babam sıkça uyarırlardı bizi oynarken üstlerine basmayalım diye.

Annem evimizin önüne patlıcan, biber domates gibi sebzeler ekmişti. Bir de toprak bir fırın yapmışlardı evin yan tarafına. Orda ekmek pişirirlerdi zaman zaman. Bazen komşular da gelirdi.

Evimizin önü baharda papatyalar , gelincikler , lalelerle dolardı. Nefis bir manzaraydı o. Gelincik , papatya toplardık. Belki o zamandan kalma bir duygudur bu , ben papatyayı çok severim.

Bir köpeğim vardı ; adı bobi. Akşamları babamın cipini 4 km öteden hisseder yola çıkardı onu karşılamaya. Her akşam komşularla bir araya toplanır sohbetler edilir , yenilir içilirdi, Bazı akşamlar yolun karşı kenarındaki Hilmi amcalara giderdik. O bize cümbüş çalardı.

Bazen geceleri evin önündeki çimenlerin önüne sırtüstü yatar gökyüzünün lacivert karanlığının içindeki yıldızları seyrederdik. Yıldız kaydığında çok üzülürdüm . Çünkü her kayan yıldız birinin ölümünü haber verirmiş derlerdi . Hiç istemezdim yıldızların kaymasını.

En sevdiğim arkadaşım Tayfundu. Tayfun 6 , ben 7 yaşındaydım. Onların evi yolun karşı tarafındaydı. Bazen onların evinin orda , bazen de bizim orda oynardık.

Bir sabah Tayfun beni çağırdı onların orda oynayalım diye. Gittim. Bir süre orda oynadık. Sonra bizim tarafa geçmeye karar verdik. Yolun kenarına geldik .Her zamanki gibi sağımıza solumuza baktık. Görünürde araba yoktu . İkimiz birden fırladık yola. Ben arkama bakmadan koşuyordum. Öyle hızlı koşmuşum ki ta bağın içlerine kadar gitmişim. Tayfunun arkamdan geldiğini sanıyordum. Arkama dönüp baktığımda bir de ne göreyim. Herkes bağırarak yola doğru koşuyor. Yol bir anda insanlarla doldu. Uzaktan annemin başörtüsünü çıkarıp yere doğru koyduğunu görebildim. Tayfunun üzerini örtmüş.

Anlayamamıştım ne olduğunu. Koşarak oraya doğru gittim. Beni yaklaştırmamaya çalıştılar. Ama ben görmüştüm göreceğimi. Tayfun kanlar içinde yerde yatıyordu. Herkes bağırıyordu. Annesi feryatlar içinde ağlıyordu. Taş oturdu yüreğime. Donakaldım. Daha ölümü anlayamayacak yaşta ölümle bu kadar yüz yüze gelmiştim. Az ilerde beyaz murat marka bir araba duruyordu. Tayfuna çarpan araba oydu. Sahibi de çocuk doktoru. Adam herkesten perişan görünüyordu. Aynı anda birlikte yola fırlamıştık ve ben ondan daha hızlı koştuğum için kurtulmuştum.

O günden sonra oraların tadı kalmadı.
Semra 2003
]]

Yorumlar

Başa Dön